Perşembe, Mayıs 14

Kürt Sorunu'na Bir de Bu Açıdan Bakınız...

Hayır, Mustafa Muğlalı'yı yazmayacağım. Geçen Ayşe Hür (Taraf, geçen gün) yazdı. Avni Özgürel de yazmıştı (Radikal, 16.05.2004).

Diyarbakır Cezaevi'ni de yazmayacağım.

Osman Pamukoğlu'nun başlığı E. M. Remarque'nin ünlü romanından aşırma "Unutulanlar Dışında Yeni Birşey Yok" kitabını da tavsiye etmeyeceğim. Üzerinden 5 yıl geçti, okumayan var mı? Artı, paşa sonradan kitap yazma işinin de bokunu çıkarmıştır.

Sadece bir anektod.

Bütün kitaplarını keyifle okuduğum, çabasını takdir ettiğim Mustafa Armağan'dan. Yazısını okuduğum günden beri anektodun malum konuda bakış açısı ve empati kazandırması bakımından önemini takdir ediyorum.

Unutur giderim, gönlüm razı olmadı. En iyisi notların arasına almak.

Buyurunuz.

Diyarbakır'ın Atatürk'ün hayatında önemli bir yeri var. Çanakkale'deki başarılarından sonra 2. Ordu'ya bağlı 16. Kolordu Komutanlığı'na atanan Mustafa Kemal, 27 Mart 1916 günü Diyarbakır'a varmış ve tuğgeneralliğe bu şehirde terfi etmiştir. Bir süre sonra Silvan ilçesine taşınan karargâhta Türk Tarih Kurumu tarafından basılan "Hatıra Defteri"ni tutmuştu.

Mustafa Kemal Paşa bir gün Diyarbakır'da Hazrolu Mehmet (Budak) Bey'in evinde misafir edilir. Mükellef bir sofra hazırlayan Mehmet Bey, misafirinin bu ikramdan memnun kalacağını zannederken genç general beklenmedik bir tepki gösterir ve "Asker cephede açken ben bu nefis yemekleri yiyemem" diyerek sofraya oturmayı reddeder. "Askerlerin bir aylık ekmeği benden" sözünü veren Mehmet Bey'in sofrasına oturan Mustafa Kemal Paşa, başka bir seferinde "Bir gün gelirsem Hazro dağları beni saklar mı?" diye sorar. Mehmet Bey'in cevabı kesindir: "Biz de, Hazro dağları da, hepimiz sana feda, emrindeyiz Paşam."


Ancak siyasette dostluklar ebedi değildir, düşmanlıkların ebedi olmadığı gibi. Mehmet Budak Bey ikinci meclise (1923) üye seçilirken, Şeyh Said isyanına katılmadığı gibi isyancılarla mücadele eden kardeşi Hatip Bey sıkıntılıdır. Zira devlete kurşun sıkanlarla beraber devletin yanında yer alan kendi ailesinin de sürgüne gönderileceğini öğrenince Çankaya Köşkü'ne çıkıp eski dostluğunun hatırı için yanlış anlamanın düzeltilmesini rica eder. Ancak Atatürk'ün cevabı tokat gibi patlar yüzünde Hatip Bey'in: "Bir insan kendi ırkına hıyanette bulunursa başkasına daha iyisini yapar mı?" O günden sonra Hatip Bey ailesine şu öğüdü vermiştir: "Sakın bizim gibi onursuz olmayın." (Malmîsanij, "Diyarbekirli Cemilpaşazadeler ve Kürt Milliyetçiliği", Avesta Yay., 2004, s. 139-141.)

Düşündürücü...

Hiç yorum yok: