Pazartesi, Mayıs 25

Bazen...

...

Bazen, kocasının emeğiyle, bir ev sahibi olmuş / olabilmiş, hayatı boyunca para kazanmamış, annelik ve kadınlık güdülerinden başka bir paradigması olmadan, biri başarılı mühendis, biri öğretmen iki çocuk yetiştirmiş / evlendirmiş, komşu yaşlı teyzenin; kadınlara özgü kompleks ve karşılaştırma içgüdüsüyle, anneme eski işimdeki maaşımı sorup, iki bin cevabını aldığında, asgari ücretin dört yüz olduğu bir ülkede, küçümsemeyle acıyarak üzülme arası bir bakışla, "Aman! Polis maaşı..." deyişindeki fotoğraf karesini aklıma getiriyorum.

Bazen, ciğeri beş para etmez kıro patronun az evvel kendisi gibi kıro misafirleriyle birlikte içeri girdiği kapının eşiğinde, çay getiren, o işyerinde onun yaşı kadar geçmişi olan çaycı teyzenin elinden, kalkan kaşlar ve "hıh" alışıyla tepsiyi alan ve içeri servis eden kikirik sekreterin hazin manzarasına şahit oluşumu hatırlıyorum.

Bazen, erkek kardeşim onun için ağlarken, sözde kararsızlık buhranları geçirip, arkadaş-sevgili salınımında çocuğun canına okuyan, duyarsızlığın, bencilliğin kitabını yazan, rekorunu kıran, göstermelikle yapmacıkla aklınca oğlanı 14. sıradan yedeğe yazan, sonra nihayet çocukçağızın "neyse siktir et"mesiyle, ilgisi azalınca aklı başına geliveren, sonra da 'empati'den falan bahseden, bahsedebilen kız çocuğunu anımsıyorum.

Bazen, Ostim'deki yüzü gözü kir-pas içindeki "tamirci çırak"larının arasından geçe geçe, Procter & Gamble Ankara Bölge Müdürlüğü'ndeki sınava gidişim (evet büyük firmaların sınavlarına girip, cici okullarda okumuş dangozları eleyip, sonraki sikimtrak aşamalardan birinde elenmek gibi bir huyum vardır), sınavda maalesef aynı havayı soluduğum, hepsi ODTÜ'lü, ben ne muhteşemim, lanet olsun hayat güzel adamım, harika yaratıklarız bakışlı, şu hayatta hiçbir derdi tasası olmamış, yüzeyselliklerinin ardında trajedi ve dramlar yatan, ince hesapların boş beleş kız çocukları ve onların concon konuşmaları arasında, çaktırmadığım bir acıma ile onları kafaya alışım aklıma geliyor.

Bazen, NTV Seçim Otobüsü'nde, "Buralar hep asfalt olsa, herkesin altında Ferrari olsa, yine benim için kıymeti yok, onur yok, şeref yok..." gibi Genç Nihat lafları edip alenen darbe isteyen, ordu el koysun daha iyi falan diyen, diyebilen, tahminimce eve gidince ekrandan kendini izleyip otuzbir çekmiş olan pis suratlı üniversite bebesi öyle canlanıveriyor.

...

Bazen diyorum ki, bu 70 milyonluk güzel ülke, bu zengin topraklarda, böyle beşinci sınıf bir ortadoğu ülkesi gibi, geri zekalıca yönetilmeye mahkumdur ve müstehaktır ve beter olsunlardır ve sen de işte kendi derdine yan, siktir et, -her iki anlamda da- fütursuzca vur malın gözüne, keyfine bak, işine bak, zengin olmaya, "onların gözünde" güçlü olmaya bak!

Lakin, bu gemide hep beraberiz ve benim çocuklarım da olacak ve Allah'tan, işte o "bazen", "her zaman"a tekabül etmiyor.

...

2 yorum:

Ebru dedi ki...

Yazdıklarınızın çoğunu okuyorum bazen fırsat bulamıyorum yazmak için. Bu yazıyı iki kez okudum anlamadığımdan değil 'hahh işte bu' dediğimden.

Shere Khan dedi ki...

Ebru Hanım,

Çok teşekkür ederim.

İyi ki varsınız.