Pazartesi, Ekim 24

Eyvallah!

...

Facebook - friendfeed profilleri ile beraber, buraya da kilidi vurarak, Shere Khan'ı uğurluyorum.

Sonrasında kendimden, hayatımdan vs. hareketle çıkarımlar yaparak birşeyler ifade etme yerine, daha olgun, daha az-kişisel, daha nesnel birşeyler zırvalama ihtiyacıma binaen (misal kitap eleştirileri, misal birşeyler üzerine denemeler, misal fikir, misal -bulabilirsem- akıl) yeni tükan açarsam burada linki olacak.

Lakin yeni tükanda Shere Khan'ın linki olmayacak. Bu dutluk müsvedde arşivi -geçmiş- olarak kalacak.

Bu vesile ile "yirmi sekiz" başlıklı bir yazı yazıp uzamaya 1-1,5 ay kala, sabredemiyor, şimdiden eyvallah! diyorum.

Ellerinizden öperim.

...

Pazartesi, Ağustos 8

Ütopya?

...

Normal olan, iki yüz küsur tane şirketin/tomarla paranın/tartışılmaz iktidarın/lanet bir geleneğin/bön yığınların Stockholm sendromunun üstünde oturmayan, doğusunda -kirli bir- savaş olan ülkede tüm generalleri başkentte bulunmayan, siyasette, medyada bu kadar yalakası ve bokyedibaşısı olmayan, harcamaları denetlenen, hesap veren ve işiyle iştigal eden ordudur.

Milli Savunma Bakanı'na raporlayan Genelkurmay Başkanı ve astları ile İçişleri Bakanı'na raporlayan Jandarma Komutanı'dır.

Eee, şimdi? Sıkı gündem takipçisi ve "enseyi karartmayın"cı babama sordum, baba gidişat nire?

Biz takip etmekten, illallah etmekten yorulduk ulan kaç senedir. İki ileri bir geri, umutlana kırıla...

Yüz küsur senelik süreç bitiyor mu? Vallaha mı la?

Yemin ederim ağlarım ha.

...

Salı, Temmuz 19

Unutur muyum Lan Seni!



...
Bağlantı
Alttaki resim İzmir'den, 2005. Ortadaki, Dalyan'dan, 2008. Üstteki de şu haberden.

Konuşulur şimdi, biz bu haberleri hep yabancılara yakıştırırdık, ayıp olmadı mı ey ölüm, genç yaşta falan filan. Allah rahmet eylesin, çok üzüldük, değişik adamdı. Yıllardır görüşmediğim arkadaşlarla görüşürüm. Hatta dünya tatlısı annenle babanın telefonlarına ulaşmaya çalışırım.

Yok kardeş, ben sadece sana ulaşmaya çalışacağım. Vefasız da olsam, bilinenini değil, bilinmeyenini bildiğim iddiasında olduğum için. Sana ben bir türlü ulaşırım. Selim Işık'a ulaştığım gibi, genç kalan, güzel kalan sana ulaşırım.

Tasarruf O'nun, sana cennet Dalyan'da, o iyi insanların içinde, durulmuş bir hayat hayal ederdim ya... Allah anne babaya sabır versin, bize taptaze hatıranla, saygıyla seni tekrar göreceğimiz anı beklemek düşüyor kardeşim.

...

Cuma, Temmuz 15

Hasbihal

...

Boşboğazlıktan, iyiniyetli erkek budalalığından, lafazanlıktan, overyavşak "canım cicim" jargonundan başka birşey değil. Lakin bu aptallık, nefes alışlarımı bağladığım insanın kalbini ve kendi kafamı kırmaya yetti. Karşıcinsle gereksiz diyaloğa tenezzül etmemeyi beceremeyen, hiçbir art niyeti, doyumsuzluğu mevzubahis değilken yaptığını kontrol etme ihtiyacı hissetmeyen erkek keyfiyeti, hak ettiği hakaretleri yerken, karşısında acıyla sinir krizi geçiren dünya iyisini nasıl bu hale soktuğu düşüncesiyle bitap düştü.

Feysbuk hesabımı hiç düşünmeden kapattım. Telefonumdan -yıllardır yer kapladığını bile unutmuş olduğum- kayıtlar düştüm. E-book paylaşım alanını çok sevsem de FF'e girmez oldum.

Aylardır pek çok özlenmiş mutluluklarıma şükrederken kendi dünyamda haysiyetsizce kaybetmekte olduğum beni hayata bağlayan -bir hazineye bedel- inanç kırıntılarımı bugünün kandil olması vesilesiyle hatırlamak istedim.

Açtığım dini klasiğin fihrist kısmında bir bölüm, veciz bir yol haritası ve to do list olmaktan öte, yüzümde patlayan bir ihtar gibiydi.

Aynen aktarıyorum.

"MÜHLİKAT DENİLEN KÖTÜ HUYLARDAN BAHS EDEN ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DE ON ASL'A AYRILIR..

1. Riyazet. Nefsi temizlemenin ve terbiyenin yolları. Kötü huyların ilaçları. Kötü huyları atıp iyi huylar edinmenin çareleri.

2. Şehveti kırmak. Midenin, fercin afetleri.

3. Konuşmanın zararları, dilin afetleri.

4. Öfke, kin ve haset hastalıklarının tedavisi.

5. Dünya sevgisinin ve tama' illetinin tedavisi.

6. Cimriliğin ve dünya malı toplama hırsının ilacı.

7. Makam, mevki, haşmet sevgisinin ilacı.

8. Kibir ve ucbun ilacı.

10. Gaflet, sapıklık ve gururun ilacı."

...

Perşembe, Temmuz 7

Kurşuni Renkler

...

Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar
İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz
Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden
Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz
Yok olmaz erken daha
Biraz geç kalın ne olur
Hiç hazır değilim henüz
Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha
Tanıdık değil bana güz
Yok olmaz dur
Dur gidemezsin
Gözlerimin rengi dur
Bulutlara dönemezsin
Yok alamazsın
Beni deli zaman
Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin
O gün başka renkte ağaracak biliyorum
Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum
Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz
Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum

Sezen
...

Cumartesi, Nisan 23

Kız Kardeşim


Kendime not:

İşte bu doğduğun yerleri hatırla hep.

Şımardığında, hayatındakileri dert sandığında, şehirli olduğunda; bu çocukları, bu öksüzlüğü hatırla.

Ağlayamadığını hatırla.

Bu filmin neredeyse her sahnesinde ağlarken insan olduğunu hatırla.

...

Salı, Mart 15

Aritmik

...

Arnavut Kaldırımı mı bu çalan? İstanbul sokakları mı şu yağmur yağan? Doksanlarsa zaman; mekan, mutlu çocukluğum mu, bir depremle devrolan, 27sinde dahi bitmeyen asi ergenliğe?

Hayır değil. Buranın neresi olduğunu bilmiyorsun sen. Ben bile bilmiyorum.

Şu olmayanı arayış neden, "başka türlü olabilirdi"lerin kökeni hangi keşkeler, hangi kavşaklardan yanlış döndük acabaları bırak, şu odaya bak, gel benimle.

Gökkuşağı renklerini tersten hayal edip 21 basamak iniyoruz, sağdan açılır kapı.

İşte aradığın huzur! diye haykırmak isterdim sana, işte şömine, işte masa, işte kitap, ve işte zaman, işte benliğin.

Elbette bugün görüştüğün zavallı çakalda değildi aradığın cevaplar, üç kuruşun hesabında değildi tiksindiğin ticaretin ötesindeki zenginlik. Mecburiyetlerin ardında, çok yakınında, uzanıp da alamadığın yerdeydi, ağlaklıklarla mesafeler koyup kaçmaya çalıştığın bir yakınında, çok yakınlarında.

Uykusuzluk yok, oda dumansız, bitkisel yok, kimyasal hiç yok. Sen yoksun.

İşinin de amına koyayım, gücünün de.

İşsizliğinin de, güçsüzlüğünün de.

...

Pazartesi, Şubat 14

Al Sana Internet!

...

Nolmuş?

İki aya yakın "hiçbişeycikler" demediysem nolmuş, şehir ve iş değişikliği ve bir takım olaylar, o kadar ağlaklığın, o kadar isyankarlığın, o kadar tutkubazlığın üstüne bir dirhem huzur, bir dirhem şükredilecek şeyler ve de mutluluk sürprizi, sair sahneler, özlenen gözyaşları.

Ne var, kimin neyine, kim ne yapmış, ne demiş yani, kim yokluğumu fark etmiş?

Kimse.

Bir "internet arkadaşım" fark etmiş, o da yaşayıp yaşamadığımı sordu, sonra da küstü. Oysa kahvaltıya dahi götürmüş beni, güzel bir arkadaş kendisi. Daha da kimseciklerle görüşmem buralardan. Yere bata sosyal medyanız, kikirdek garılee, arabalı piçlee!

Kafası çalışan insanlar var deyu takip ettiğim ff'te de insanların görüşüp tanışmaları olayı serinletti beni bir dönem, hadi o geyik arkadaşlık falan da fasbükten tanışıp çıkmaya başlayan çiftler oluşmaya başladıkça çevremde, noluyo lan bu millete, bu zamana noluyo lan böyle diye afallamadım değil.

Üzgünüm, yirminci yüzyıl kişisiyim bu konuda, görecem, duyacam, dokunacam, sokulacam arkadaş. Üzgünüm.

Ayrıca da acaip istisnai bi durumun rahatsızıyım şu ara. Mutluyum ve seviyorum ve de gayet ciddiyim ben bu on dört şubat! Kaşar falan da deelim artık. Köy peyniriyim.

Aha da buraya yazıyorum, yazarım arada. Çok da ff diyelim her beraber.

...