Pazar, Nisan 25

Kal

...

Tohumsuzu makbul. Sen koy gene, patlar çıtır çıtır. İçindeki depresyon yüzüne vurur nefes çektikçe. Deniz karanlık, kumsal karanlık, dere karanlık. Ondokuzmayıs diye isim verdim bahçelerinizden geçerken farımıza yakalanan yaban tavşanına.

Pazar. İlaadik derler, gölün ortasından mı geçiyorum lan? Hayal görmüyorum. Amasya il sınırı. Dağın tepesinde göl. Yeşil lan bu? Ağaçlar suya batmış?!

Günbatımı. Bir uçak tebeşir izi bırakıyor mavi tahtaya, hava soğuyor.

Serkan oğlum niye dalgınsın? Muhabbet güzel. Yok bişey. Sokarım işine gücüne, güneşe çıkardık seni bugün, gücüne gitmesin Pazar.

Bırak siktir git, birkaç gün tarih hepsi, en iyi arkadaşlar İstanbul, Ankara, İzmir; boşanma kararı, istifa kararı, intihar kararı. Bırak buraları, yada ait ol.

Kendin ol, siktiret hafta içi -deterjan- detayını.

Ama öyle dalıp gitme yeter ki.

...

Perşembe, Nisan 22

2 YÜZ




Bu, Shere Khan'daki 200. yazı.

İki bin sekiz'in son aylarında bir iki karalamayla başlayan süreçte şu ana kadar iki yüz başlık atmışım.

İlk blogunu okuduğum kişi, Sevan Nişanyan'ın bloguna yaptığı bir yorumla tanıştığım Hasan olmuştu.

Ve bir iki yazısından sonra oturup tüm bloglarının arşivlerini eşelediğim Suat abi.

Benim burayı "Takipteyim"inde ilk gördüğüm kişi, İda'nın annesi, Ankara insanı Ebru.

Ben bu olaylara yeni başlarken münevver düşmanı seviyesiz blogunda "200. YAZI" başlıklı yazısını okuduğum Taylan.

Ve benim buradaki yazıları yorumlayan, okuyan insanlar... Ben kendim zırvalar, kendi hezeyanımı kendim okurum diye şeyettiydim ama?

Galiba yazmaya devam edeceğim.

...

2 YÜZ demişken, şunu gözden kaçırdıysanız mutlaka okuyun derim.

Pazar, Nisan 18

Masal


Şimdi size doğduğum köyden "yedi canavar paylaştı gelini" diye sözleri olan türkü hatırladığımı söylesem aklınıza kimbilir neler gelir. (İçiniz kötü içiniz.)

Bilseniz olay bambaşka. Tarladan alas bulas (evet, Rumca) pınarına dün evlendiği kocası ve yeni anası içsin deyu su doldurmaya giden güzeller güzeli gelini, yedi canavar (kurt) paylaşıveriyor. Kız dönmeyince şüphelenen koca pınarbaşına gidiyor ve kan revan içinde elbise parçalarıylan kırık bir testi buluyor.

Akşam sofrası ertelerinde dama mendil çırpmaya çıkan çocukların bile bazen canavarlara yem olduğu anlatılırdı. Aç kurtlar kış geceleri damlarda gezermiş. (Bizim eski evde dev bir kurt postu varmış, büyük dede vurmuş.)

Ya "bağrıgöçük" efsanesini bilir misiniz? Babannem çocukluğumdan hatırlarım bağrıgöçük dedeyi, derdi. Hakikaten göğüs kafesi içine göçmüş bir adammış, yüz yıla yakın yaşayan.

Efsaneye göre Toroslarda, Antalya'da kışlayıp yazları Isparta'ya, Sultan Dağları'na ve bizim oralara doğru gelen yörük kafilelerinden birinde herhalde geri çekilmeden falan da haberi olmayan bir sığır kocanın karısı yine hamile kalınca adamın canına tak etmiş ve kadıncağızı bu çocuğu istemem diye tehditlemiş. Mübarek kadın düşürmeyip doğurduğu çocuğunu Allah'a dualar ederek, aflar dileyerek koca korkusu bokuna bir kayanın altına gizlemiş. Mevsim bitip döndüklerinde kayanın altına bakmış ve başparmağını emer halde oğlanı canlı buluvermiş, yalnız kaya bastırdığından çocuğun bağrı birazcık göçmüş tabi. Bu Allah'ın bir mucizesidir diye şeyetmişler. O çocuk da işte bizim köyde yaşamış sonradan, bağrıgöçük dede olarak tarihte yerini almış. Bu fedakar kadını yücelten bencil erkeği itin götüne sokan bir hikaye, bilge erkeği yüceltip meraklı ve aptal kadını yere batıran cinsi de mevcut. Şöyle ki :

(Ben avrat kısmısının herşeyi bilmemesi gerektiğini işbu efsaneden öğrenmiştim.) Bizim köyden mübarek bir adam her sabah yanına biraz tuz alır Efe Pınarı'na çıkar, halis mulis geyik sütüyle geri dönermiş. Karısı da meraktan çatlarmış. Adam bilge biri olduğundan anlatmazmış asla. Neden sonra işte hatun bir sabah bunu izliyor, adamın dünya güzeli bir geyiği (yoksa ceylan mıydı lan?) kendine alıştırdığını, kayanın üstüne döktüğü tuzu hayvan yalamakla meşgulken usulca sütünü sağdığını görüyor. Kıskancından ertesi sabah erkenden kendisi deniyor, hayvanı kaçırıyor, büyüyü bozuyor, adam da bir daha bulamıyor bu mucizeyi. Yani kadın herşeyi BOK EDİYOR. Çocukken bu sonucu çıkarmıştım.

Sanırım ergen arkadaşlarla diskoya gitmek yerine yazları köyde geçirmemin sebebi işçiyi, köylüyü anlamak, el becerisi ve güç geliştirmek saçmalıkları değil aslında biraz bunları dinlemek, modası geçmeden Anadolu deseni görmek, kökenlerim itibarı ile kim olduğumu daha iyi anlamak, işinin son demlerini yaşayan demirciyi, kalaycıyı, semerciyi seyretmek, ve yok olup giden bir oluşun, zavallı bir kültürün izlerine dokunmaktı. Tamamıyla içgüdüsel.

Biraz kafam basmaya başladıktan sonra daha gerçekçi kısımları sorgulamaya başladım. 1956 Bisse savaşını yirmi kez anlattırmışımdır dedeme. (Komşu köy Bisse -evet, Rumca- ile su kavgası, bizden iki kişi ölüyor, Jandarma geliyor, döğüşü bizim köy kazanıyor ama akıllı Bisseliler sonradan masada kazanıyorlar, klasik Türk hikayesi.) Kavgalar, cinayetler. Kesif ve net bir fakirlik. Yutkunmalı sefalet. Anadolu açlığı. Jandarma dipçiği, karne. Defter şeklinde kafa kağıdı. Menderes geldi karnımız ekmek gördü. Sonra yetmişler. Çıra, idare lambası. Köye elektriğin gelişi. Siyaset. Senin adamın benim adamım. Bi bok bilmeyen adamlar sağcı, bi bok bilmeyen adamlar solcu.

Köye çileği getiren Bursalı ziraat mühendisini döverek kovan bağnazlık. (Köy çilekle kalkındı.)

Akşehir'de Atatürk'ü gördüğünü anlatan adamı "Domuz gibiydi." demesi yüzünden ipe götürürlerken "Bizim burda sağlıklı, güçlü anlamına gelir." diyerek kurtaran dayanışma.

Cahillik. Saflık. Şark kurnazlığı. Ama hep aynı naif, hep aynı mahçup, hep aynı hakkı yenmişlik.

O Yaşar Kemal romanlarına dekor olabilecek köyü, o tarihi iyi ki özümsemişim. 2000'lerden sonra şalvar giymiyor artık kadınlar. Kimse eski harflerle yazmıyor. Oğlanlar Ceza dinliyor. Kızlar dizi seyrediyor. Herkes Feysbuk'a üye.

3 yaşımdan sonra hiç yaşamadım orada. Ancak çocukken elime yavru kartal alıp sevmişliğim, sabahları dağa çıkıp Efe Pınarı'ndan su içen şahinleri seyretmişliğim, o çam uğultusunu dinleyip o Ömer Seyfettin tasviri doğayı hafızama kazımışlığımı kazanç sayıyorum modern dünyaya bakarken. Metropol tipi hayatlar yaşarken ara verip hatra getirebileceğim dokular bulmuşluğuma şükrediyorum.

Ve artık babannemden sabahlara kadar o hikayeleri dinleyip o sahneleri hayal etmek için uzun yıllar beklemem gerektiğini biliyorum.

...
Rumca isimler hk. Kurulduğundan bu yana (600 yıl) ismi Türkçe olan kasabamızın çevresindeki köylerin tümünün adı Rumcaydı, değiştirilip hepsinin Türkçe yapılışı yenidir, çocukluğumdan hatırlarım. Bisse-Çamlı, Ökes-Yaylabelen, Elevres-bunu unutmuşum.

Duyuru

...

Bir Ece Ayhan kitabı armağan edilesim var.

İlgili güzel insanlara duyurulur.

...

Cuma, Nisan 16

Keep Punchin

Evet yaptım.

Hayalini kurup kurup ertelemenin, beklemenin alemi yoktu.

O salonu gördüm o sokaktan geçerken, kapıyı açıp o toraman delikanlıya merhaba dedim, sekizde uğramamı söyleyince eve dönüp, medeniyet yularımı fırlatıp, iki yıldır mahzun bekleyen şortumu, eldivenimi çantaya tıkıştırdım ve o salona girdim.

İki saat boyunca 105 kiloya ulaşmış hamlama rekorları kıran yüksek kolesterollü ayarsız -bir ayda 25-30 kilo verip alabilen- vücudumla hoplayıp zıpladım. Yalnızca 12 yıl önce 1 yıl Kung-fu, 5 yıl önce 5 ay hem boks hem Kung-fu, 2 yıl önce de 2 ay Muay-thai yapmış biri olarak kendimi eski Muay-thai'cı diye tanıştırdım ve çoluk çocuğa "en kötü muay-thai'cı en iyi kickboxer'dan sıkıdır"ı ispatlarcasına gösterdim teknikleri. Yaşça benden küçük gösteren hoca da boksumun hala iyi olduğunu söyleyerek haftanın her günü gelmemi istedi.

Şimdi diyeceksiniz ki o izbe, küçük, lümpen salonda ne buluyorsun, yüzmeye, basketbola vakit ayırsana.

Haklısınız, çünkü o aynaları buğulatan ter kokusunun içinde, o iki saat boyunca nice umutsuz inşaat işçisi, nice yorgun hamal, nice yoksun pazarcı çocuğun şampiyonmuşçasına değerli, güçlü ve sorumlu hissettiklerini; gücünüze, kontrolünüze inandıkları zaman size nasıl saygı duyduklarını bilmiyorsunuz, o ölesiye yorgunluğu tatmadınız, havada uçuşan kendi ter damlalarınıza çarpmadınız.

...

Perşembe, Nisan 15

Heya Mola

...

Hey Allah'ım, haritadan Samsun'un mahallelerini didiklediğim yetmedi, oturmuş Vezirköprü'de hangi köy bakkalına ne kadar iş yaparız acep ona göre frekans koyalım şeysini (rut) planlarken bir hayal molası vereyim, bir mola hayali kurayım dedim.

Geldik oturduk ya hani bir maceranın, Türkçe'si bir "challenge"ın içine, serde testisten yapılma erkek olma iddiası var, çeperimizden büyük işe atladık, enkaz devraldık, debelen oğlum Serkan, ağlamak yok, sike sike yapacaksın. Sa-ta-cak-sın. Sattıracaksın, ulvi amacımız bu. Mala vurmak. Şalvar sıyırmadan indeks basmak. Sen önce bölge hedefini tuttur zırro. Yoksa siz hala toz deterjan mı kullanıyorsunuz? Olmaz, jel deterjan kullanmalı bu güzel köyün insanları. Benim tosunlar jel deterjan satmalı. Listelemeli. Ölüm listesi. Hayatlar. İlçeler. Kasabalar.

Müşteriler. İnsanlar. İnsanlar. Benim çocuklar. Çocuk bunlar. (Güvenme.) Gene insanlar.

Erkeğim lan ben. Hep başımın çaresine baktım. Doyduğum yer. Ailem mi? Nereli miyim? Ben de bilmiyorum. Kimsem yok burda. Müşterilerim var. Gözleri dolar işareti. Beni çok severler.

Hayal kuracağıdık ya la. Valla bişey içmedim. Bulgur pilavı yaptım yedim, evde yemiyorum ne zamandır. Erken geldim bu akşam.

Bi fırsat çıksa ya olm. Bi önceki gibi başarıyla transfer değil, ondan önceki (bir dal sigara yüzünden) kovulma gibi de değil. Yok be işle ilgili ağlaklık değil bu. Hayal kuruyoz olm şurda. Bi yere gittiğim yok, mecburum burda elimden geleni yapıp zamanı gelince neyşınıl ekaunta geçmeye, fuçır kariya, anarşistim ya ben hani, vayt kalır sleyv, fayt klap hacı.

Misal bir yurtdışı fırsatı çıksa. Oha lan hiç yurtdışına çıkmadım ben! Bi kere çıkayazdım o da iş içindi dünyanın en sıkıcı ülkesine, "rüya" gibi bir iş için, rüya oldu o da, tatlı rüyalar.

Yahut bir yerden enough para bulsam, kitaba dalsam yapacak bişiler bulsam.

Bir radyo programcısı olsan ya la ben. Hayal bu ya. Heya heya hoy.

Özgür bi adam veya.

Kes sesini. Mola bitti. Oğlanlar mal satacak. Distribütördeki tipitip göndermeyecek. Piyasa riskli. Şirketi hedefler bağlar. Ne emmeye ne gömmeye. Herkesin eli kendinde. Sıvaz. E ebenizin.

Çok da sikimdeydi. Sikimde.

...

Kiralık

...

90 beygirden 110 beygire geçtim ahey ahey. Beş kuruş ödemeden.

Şel'de durup doldurmalarını beklemekler, bir selam çakıp gaza basmaklar.

O beni her yere götürür, ben onu bir yere götürürüm o da 15.000'de bir, onda da beş kuruş vermem.

Para biriktirip almaya kalkmış olsaydım, yılların acısı, çabası, emeği olurdu o, "mülkiyetim" olurdu. Ona birşey olsaydı üzülürdüm.

Şimdiyse o benim aracım*, işyerim, hepsi o. Daha az kilometrelisi denk gelsin hemen değiştiririm. Duygusal bağ salaklığım falan yok yani, yarın kovulduğumda, iş değiştirdiğimde veya tutanakla teslim edeceğimi bildiğim için.

Hayatımda hiç duygusal bağ kurmadım, hiç amaçlı biriktirmedim, hiç edinmedim, hiç sahip olmadım, o eşiği aşmadım henüz, henüz satmadım ruhumu, aptallığımı.

Lakin ne çıkarsa çıksın bu yazıdan, ben senelik payımdan dakika düştüğümün iddiasında, çok da sikimde diyeceğim yine.

İster deyin öleceğimizin farkında değil miyiz, neden herşeyi bu kadar takıyoruz, hayatı da kiralık yaşasak ya la.

İster herşeyin böyle kiralık olduğu, mülkiyetin hırsızlık olduğu bir bolluk düzeni hayal edin. Hiçbir gereksiz hırs yok, kölelik yok, bencillik yok.

İster deyin Allah'ın fakiri, baldırıçıplak serseriliğine anarşist kılıf uydurmaya çalışıyor, senelerce sürünüp bir daireylen bir boktan yerli otomobil edinince adam oldum sanır, düzelir.

...
* Ve lanet işimin tek tahammül edilir yanı, hareket.

Cumartesi, Nisan 10

Sualli Cevablı İman Bilgileri


Takip eden bilir, blogda uzuuun zamandır siyasete takılmıyorum, dolayısıyla kimseyi üzmemiş, tabusuna ilişmemiş olaraktan, mutlu mesut kendi melankolimden zırvalayıp duruyorum; lakin dün bir seher vakti mutfağa dip bucak girmiş iken (sık yapmam bunu) bulduğum bir "şey" beni bu yazıya itti maalesef, çatlarım yazmazsam.

Broşür gibi birşey, KKK (key key key, eheh) Topçu ve Füze Okulu K.lığı Nisan 2009'da (evet, 21. yy, günümüzden yalnızca 1 sene önce) bastırmış, başlığı "TÜRK DEVRİMİ" ve 6 bölümden oluşuyor.

Bunlar; Türk Devrimi, İstiklal Marşı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, Onuncu Yıl Marşı, Kara Harp Okulu Marşı ve Topçu Marşı.

Benim eve nerden girdi lan bu diye sorgulamayacak ve "Türk Devrimi" başlıklı kısmı sizinle paylaşacağım. (Kalan kısımları ezbere biliyorsunuz zaten.) İçinde 28 Şubat'tan, Başbuğ'umuzun geçen yıl yaptığı TV şovlarındaki söylemlerinden, Kemalist klişelerden ve canımız ciğerimiz militarist vesayetimizin tehdit tanımlarından başka şey bulamayacaksınız. Yalanına gerçeğine bilginiz, görgünüz, vicdanınız karar versin artık, hiçbir şey söylemiyorum.

Söyleyeceğim, zorla silah altına aldığı insanlara yalnızca ülkeyi korumakla görevli olması gereken bir kurumun bu zırvaları dayatmasındaki garabeti de geçtim, bu kitapçığı Kolay Namaz Hocası'ndaki "Sualli Cevablı İman Bilgileri" tadında ve ortaokul ezber bilgisi düzeyinde hazırlamaları bunlara inanan Kamalist ergen / morukların malik oldukları zekaya bile hakaret gibi geliyor bana. Yazık lan, yazıklanıyorum. Dünyaları bundan ibaret. Hal böyleyken, son soru ve ona verilep cevap da "ironinin böylesi" dedirtiyor insana, dikkat kesilelim.

Lafı uzattım, buyurunuz,

1. Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve gelişimi nedir?
- Bir devrimdir. Türk devrimidir.

2. Türk Devrimi nedir?
- Sosyal yapının millet olma bilincine yönelik değişimi ve oluşturulan genel iradenin çağdaşlaşmaya yönelik dönüşümüdür.

3. Değişimin temel ilkesi nedir?
- Milliyetçiliktir.

4. Dönüşümün temel ilkesi nedir?
- Laikliktir.

5. Değişim ve dönüşümde izlenecek en gerçekçi yol nedir?
- Küresel düşünmek, ancak ulusal hareket etmektir.

6. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ebedi önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK'ün gerçekleştirdiği devrimin ana hedefi nedir?
- Bir ulus devletin, Türk Ulusunun yaratılmasıdır.

7. Atatürk devrimi nedir?
- Ümmet toplumundan laik, ulus devlete dönüşümdür.

8. Ulus; nasıl bir birlikteliktir?
- Dil, kültür ve ülke birliği ortak paydaları ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasal, kurumsal ve sosyal bir birlikteliktir.

9. Ulus devlet kavramı neyi ifade eder?
- Kurulan bir devletin yaratılan bir ulusa dayandırıldığını ifade eder.

10. Ulus devletin en önemli özelliği nedir?
- Egemenliğin devlet ve ulusa ait olması ve egemenliğin paylaşılmamasıdır.

11. Ulus devletin diğer özelliği nedir?
- Güçlü devlet kurumu ve kuruluşlarına sahip olmasıdır.

12. Atatürk'ün ulus devlet anlayışı neye önem verir?
- Egemenlik haklarının ve demokrasinin korunmasına.

13. Ulus devletin vazgeçilmez niteliği nedir?
- Laiklik.

14. Türk ulusunun gelişimi ne ile gerçekleşmiştir?
- Cumhuriyetin ilanı ile.

15. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi neyi hedeflemiştir?
- Türkiye devletinin, ülkesi ve milleti (ulusuyla) ile bölünmez bütünlüğünün korunmasını.

16. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin temel unsurları nelerdir?
a. Ulus devlet
b. Üniter devlet
c. Laik devlet

17. Ulus devlet yapısında ana düşünceyi ne oluşturur?
- Atatürk Milliyetçiliği.

18. Atatürk Milliyetçiliği nedir?
- Ulus devleti kurmaya ve onu geliştirmeye yönelik bir milliyetçiliktir.

19. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışını ifade eden söz nedir?
- Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.

20. Bu söylemde Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet yaşatmak neyi temsil eder?
- Ülkü birliğini.

21. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kimdir?
- Türkiye halkıdır.

22. Cumhuriyetin ve devrimlerin korunmasının tek yolu nedir?
- ATATÜRKÇÜ Düşünce Sistemidir.

23. Atatürkçü düşünce sistemi nasıl tanımlanabilir?
- Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılmasını temel hedef alan, bu hedefe ulaşmak için akıl ve ilmin yol göstericiliğini kabul eden dinamik dünya görüşüdür.

24. Cumhuriyetin temel nitelikleri nelerdir?
- Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasıdır.

25. Bugün Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı başlıca tehditler nedir?
- Laik düzene karşı hareketler ile bölücü terör / ayrılıkçı hareketlerdir.

26. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı başlıca tehditlerin ortak hedefi nedir?
- Türkiye Cumhuriyetinin ulus devlet ve üniter devlet yapısının ortadan kaldırılmasıdır. Öncelik ulus devlettedir.

27. Bölücü terörün öncelikli hedefi nedir?
- Ulus devlet yapısını ve onu oluşturan dil birliği, ülkü birliği ve kültür birliğini yıkmaktır.

28. Bölücü terörün ulus devleti yıktıktan sonraki hedefi nedir?
- Üniter devlet yapısını yıkmaktır.

29. Üniter devlet nedir?
- Ülke, ulus ve egemenlik unsurları ve yasama, yürütme ve yargı organları bakımından teklik özelliği gösteren devlettir.

30. Ulu Önder Atatürk'e göre "Türk dili" nedir?
- Türk ulusunun kalbidir, zihnidir.

31. Laiklik karşıtı hareketlerin hedefi nedir?
- Ulus devlet yapısını ve onu oluşturan temel unsurlardan kültür birliğini yıkmaktır.

32. Atatürk'ün Onuncu Yıl Nutku'nda ulusal kültüre ilişkin verdiği hedef nedir?
- Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır.

33. Atatürk ulusal kültürü nasıl tanımlamaktadır?
- Türkiye Cumhuriyeti'nin damarlarında dolaşan kan olarak tanımlamaktadır.

34. Ulusal kültürü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak ne demektir?
- Türkiye Cumhuriyeti halkının bütün anlayış ve görüşleriyle medeni bir toplum haline dönüştürülmesi demektir.

35. Ulu Önder Atatürk'ün büyük davası nedir?
- En uygar ve en refaha kavuşmuş ülke olarak varlığımızı yükseltmektir.

36. Bu dava Türk milletinin nesidir?
- Bu dava, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de köklü bir inkılap yapmış olan Türk milletinin dinamik idealidir.

37. Modernite ne demektir?
- Akıl ve bilimi kabul eden, toplumsal kurallara, düzenlemelere ve kurumlara öncelik veren bir dünya görüşüdür.

38. Modernite neye saygılıdır ve neye karşı mesafelidir?
- İnsan haklarına ve uygarlıklara saygılıdır. Ancak sonsuz özgürlük fikrine karşı mesafelidir.

39. Ulu Önder Atatürk için "okumak" ne demektir?
- Sorgulamak.

***

Evet, buraya kadardı. Tek kelime etmiyorum agalar. Oturdum buraya yazdım bunları, kıymet bilin. Biat edin.

...
Bonus Okuma: Rolüme Fakir Doğarak Hazırlandım

Kitaplar


Kalbi var kitapların, onları bir kerhane sermayesi gibi haşin parmaklarınla mıncıkladın mı senin oldular sanıyorsun. Gaflet. Senin olan, sadece on dakikalık tenleri. Konuşmaz seninle o kitap, o bir basamak değildir, sırtına basıp ikbale tırmanamazsın. Tırmanmaya tırmanırsın ama, Kapitol'den Tarpea'ya fırlatılmak için.

Kahrını çekeceksin kitabın, hizmetinde bulunacaksın. Senelerce, senelerce hiçbir şey beklemeden diz çöküp emirlerini dinleyeceksin... Adam vardır, Aristo'yu Atina kerhanelerinin adresini sormak için, köşebaşında bekler. Adam vardır, kenef süpürtür Venüs'e. Ve kitabı, ağzına kadar ruhla dolu kutsal bir emanet olarak değil, maddi refahına hizmet edecek bir hüddam olarak görür.

Meriç, 1963.

...

Okumak Ziyadesi İle Faidesizdir


Oku hıyarağası.

Yazarokur olunca 'karı düşüyor' mu?

Oku ve mutsuz ol, yalnız ol onca insanın içinde.

Ergenliğinde ideolojilerin sihirli kalıpları hayatın anlamını buldursun sana.

Şiirsel anlatımlarda bozul sonra, melankoli, edebiyat, gerçekler; kendin.

Ne okuyorsun anarşist?

Ne o Arapça harfler, cümhuriyet düşmanı!

Hangi tezi hazırlıyorsun, neyin araştırmasını yapıyorsun ki, bir lokantada garson, bir fabrikada işçi, bir inşaatta usta, bir dükkanda elektrikçi, bir gemide miçoyken.

Kime yarandığını sanıyorsun, çelişkilerin içine battıkça.

Keyifle laflayabileceğin insan sayısı azaldıkça.

Mütercimlere kızıp, dil öğrenmeye kalktıkça... hangi birini öğreneceksin?

Camus'yü Fransızca'dan, Eco'yu İtalyanca'dan, Kafka'yı Almanca'dan okuyunca ne olacak?

Hiç.

Bir hiç olduğunu öğreneceksin.

Hiç bulaşma.

Küçük dağlar daha ulaşılır, daha yaygın, daha eğlenceli.

Bak, herkes yaratıyor, yaratıcı ol biraz.

Kitaba verdiğin parayla araba alırdın diye kendini ezdir.

Öğren ki okumak, ziyadesi ile faidesizdir.

...

Cumartesi, Nisan 3

Kalbim Kadar Temiz Sayfalardan Bir Kesit

...

(I)

Kara-Kızıl bir geceye döner ya bazen hayat,,, Soluksuz kalırsın, inip kalkmaz çırpınan kalbinin evi göğüs kafesin, sancısı bir bıçak gibi ikiye böler ömrünü sessiz çığlıklarının... Dokunacak ten, duyulacak söz ararsın, yastık altlarında biriktirirsin kan dolaşımının konsantresini...

Kirpiklerin ağırlaşır, batar bir anda daha derine...

Bir yas misali susar dünya, ölür aşklar -reenkarnasyona inanmadan-. (Ah bedenim; ne çok özledin içindeki ruha ait olmayı ve ne çok yoruldun, yoğruldun.)

Kırılgan küçük bir kadına döner zaman, gözünü alamazsın. Çokça ihanet eder akrep yelkovana.
('Yalnızlık'; ne çok acı sığıyor bir kelimeye. Bil ki 'Yalnızlık", bir gün yenileceksin; bir başka 'Yalnızlık' çıkacak karşına, birleşecek eller ve büyük bir "YALNIZLIK" olacaksın sadece...)

... İşte tam da böyle bir zamanda çıktın karşıma DOSTUM! Biliyorum -ve eminim- ki, asi ruhunu kendin kontrol edeceksin ve senin bile inanamayacağın çok güzel işler yapacaksın...

Öyle güzel hayallerin var ve bunların hepsi öyle güzel dönemlerde gerçekleşecek ki, ben de hayatının bir köşesinde oturup uzaktan gurur duyacağım seninle...

En yağmurlu zamanlarımda yanımda olduğun ve o bitmez güzellikteki kalbinle hep gülümsediğin için teşekkürler...

Umarım ihmal etmezsin beni :)

Seni Seviyorum Dostum!

Sevgiyle,

Ünsal.

(II)

Serkan'a

Dostum, güzel insan, kardeşim bu sıfatlarla da bitirebilirim bu yazıyı daha bir sürü sıfat ekleyerek de! yazmak benim için çok zor, bu gece iyice zorlaştı az önce metin'le 11-1 nöbetindeydim o konuştu önce ben de güzel başlamıştım özneyi buldum yükleme varamadım bunu ondan öğrendim sonradan. güldüm halime. garibiz bekleriz öylece etrafı kollarız her an tetikte ne halde olduğumuzu biliyorsun aslanları bekleyen birer ceylanız ürkek, bir o kadar narin ve güzel yüreklerimiz vardı oysa zararsızdık. biz ot yerken onlar et yiyordu! ne yazdığımdan habersizim fazla uzatmayacağım zira noktalama işareti kullanmadığımı fark ettim bir de yazımın çirkinliğini sana eziyet etmek istemem doğrusu! yazacak çok şey var sana seni anlatmak isterdim sayfalarca belki kendimi bulurdum sende yada kaybolurdum satırlar arasında yazıya dönüştükçe mürekkep eksilirdim azar azar. Çok şey kaybettim burda denizliğimden, benliğimden damlaya sığdırdım kendimi; arkadaşlar vardı yağmur oldu büyüttü beni gözyaşlarımızla ıslanırken yanaklarımız bazen serkan bazen deniz olduk böyle kurduk dostluğumuzu acıyı paylaşarak... yazmak zor dostum her tümcenin bir anlamı olsun istiyorum acı çekmek istiyorum. kelimeleri damıtmak ve seni anlatmak ama bunu başaramayacağım affet beni! Gidişinle yalnızlığı anlatayım sana. Yalnızlık! Gidenlerin ardından bakan boynu bükük bir annenin resmedilmesidir yazıyla... Yalnızlık mekansızlıktır ve yitirmesidir mekanın anlamını gidenin ardından; yalnızlık içinde bulunduğum haldir giderken ardınızdan bakan bir anne gibi! yalnızlık zamanın hüzünde durmasıdır.

Dostum seninle tanışmış olmaktan onur duydum seni dinlemekten onur! kızdım sana bazen kaz kafalı dedim. ama yüreğinden şüphelenmedim hiçbir zaman. mertliğinden şüphelenmedim...

Sevdana Sahip Çık Asi Çocuk!

Yolun açık olsun umutlarınla var olasın!

"Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar"

Üst ranzadan sevgimle

Deniz.

***

Yalnızlığı anlatmışsınız bu asi çocuğa, 4 sene olmuş mürekkebi kuruyalı. Hey gidi, nasıl katlandınız ağlaklığıma, küfürlerime, isyanlarıma... Çok özledim sizi be. Gurur duyuyorum sizi tanıdığım için. Ünsal, Deniz, her neredeyseniz, seviyorum sizi.

Meyal


Hayatınızda iz bırakıp giden, arasıra hatırlamaktan kendinizi alamadığınız, hatırladıkça nasıl hissettiğinizi anlamaya çalıştığınız, "safi iyi insan" tanımına uyan biri(leri) mutlaka vardır sizin de.

Ankara'da yaşadığım dönemde yine hiçbir bira üreticisini kırmadığımız bir akşam ben otururken (enerjiye bakınız ki mağaza yönetici adayı stajında, günde 16-17 saat çalışırken geceleri kendime vakit ayırırdım) odasında uyuyan -işgünleri genelde erken yatardı- Mehmet yanıma gelmiş -gecenin 2'sinde- gözyaşlarını silmeye çalışarak rüyasına giren rahmetli anneannesinin -tam bir Osmanlı kadını- ne kadar muhterem bir insan olduğunu, hep karaoğlan'a oy verdiğini (ne alakaysa) falan anlatmıştı.

Ben de halen yıllar sonra geçen gün Atakum'da koşarken bir damla eşliğinde aklıma geliveren Hatice teyze ve kızı Şeyma'yı neden hatırladığımı anlamaya çalışıyorum.

Çocukluğumdan bir iki sahneydi onların evi, misafirliklerimiz, dünyanın en iyi insanları oluşları. Yemin ederim o küp şekerleri sihirli sanırdım, bir tanesi yeterli olurdu çayı şerbet gibi yapmak için.

Ve Hatice teyze ne kadar güler yüzlüydü.

Şeyma ise ne tatlı, küçüğüm, oynardık beraber, canını yakar ağlatırdım. Hatice teyzenin bana kızmamasının sebebinin mecburiyet değil saf iyi niyet olduğunu o zaman bile anlardım.

Benim kadar yaramaz bir çocuğu bile "çocuk dediğin yaramaz olacak," diye nasıl sevdiğini hatırlıyorum. Ve Şeyma'nın kıvır kıvır sarı saçları için "Allah beni çok sevdiği için saçlarımı doğuştan permalı yapmış," dediğini. O zamanlar modaydı öyle saç, belki de bazı şeyler olması gerektiği gibi kaldı.

Annem ne kadar severdi onları, onlar kadar 'gerçek iyi insan' çok az bulunur derdi, çok ağladı sonradan.

Lise'ye giden kazık kadar bir adam oldum yıllar sonra, 90'lı yılları devirmeye hazırlanan Düzce'de yine bir yaz tatiliydi.

O enkazda bir gün önce eminim aynı iyilikleriyle birilerini ağırlıyorlardı, bir çocuk Şeyma'yla oynuyordu, o dünyanın en tatlı çayını içiyorlardı.

Yataklarından kalkamamışlar.

...

Perşembe, Nisan 1

Ağa Masum


Benim ulan bu koğuşun ağası.

Herkes masum benim koğuşumda, masum olan benim.

Bir ben varım koğuşumda.

Benim her sabah standart mutsuz uyanması.


Bugünü dün ve yarın gibi, kendinden yiyerek yaşayan.

(Yalancı götverenler sizi, egonuza nefretim girsin.)

Benim her gün kendine yazık eden, söven sayan.


Düşüne sorgulaya, yorgun düştü karıncalı beyin,

Hastayım ve küskünüm ey kalabalık, defolun gidin!


Benim kızgınlıkla, benim kırgınlıkla dur-ul-muş,

Riyakar kibarlığınızla vurduğunuz, kırdığınız benim.


Benim ulan aslında masum,

Benim hep akşamları ağlayası.


Benim ulan bu koğuşun ağası.

...