Pazar, Nisan 18

Masal


Şimdi size doğduğum köyden "yedi canavar paylaştı gelini" diye sözleri olan türkü hatırladığımı söylesem aklınıza kimbilir neler gelir. (İçiniz kötü içiniz.)

Bilseniz olay bambaşka. Tarladan alas bulas (evet, Rumca) pınarına dün evlendiği kocası ve yeni anası içsin deyu su doldurmaya giden güzeller güzeli gelini, yedi canavar (kurt) paylaşıveriyor. Kız dönmeyince şüphelenen koca pınarbaşına gidiyor ve kan revan içinde elbise parçalarıylan kırık bir testi buluyor.

Akşam sofrası ertelerinde dama mendil çırpmaya çıkan çocukların bile bazen canavarlara yem olduğu anlatılırdı. Aç kurtlar kış geceleri damlarda gezermiş. (Bizim eski evde dev bir kurt postu varmış, büyük dede vurmuş.)

Ya "bağrıgöçük" efsanesini bilir misiniz? Babannem çocukluğumdan hatırlarım bağrıgöçük dedeyi, derdi. Hakikaten göğüs kafesi içine göçmüş bir adammış, yüz yıla yakın yaşayan.

Efsaneye göre Toroslarda, Antalya'da kışlayıp yazları Isparta'ya, Sultan Dağları'na ve bizim oralara doğru gelen yörük kafilelerinden birinde herhalde geri çekilmeden falan da haberi olmayan bir sığır kocanın karısı yine hamile kalınca adamın canına tak etmiş ve kadıncağızı bu çocuğu istemem diye tehditlemiş. Mübarek kadın düşürmeyip doğurduğu çocuğunu Allah'a dualar ederek, aflar dileyerek koca korkusu bokuna bir kayanın altına gizlemiş. Mevsim bitip döndüklerinde kayanın altına bakmış ve başparmağını emer halde oğlanı canlı buluvermiş, yalnız kaya bastırdığından çocuğun bağrı birazcık göçmüş tabi. Bu Allah'ın bir mucizesidir diye şeyetmişler. O çocuk da işte bizim köyde yaşamış sonradan, bağrıgöçük dede olarak tarihte yerini almış. Bu fedakar kadını yücelten bencil erkeği itin götüne sokan bir hikaye, bilge erkeği yüceltip meraklı ve aptal kadını yere batıran cinsi de mevcut. Şöyle ki :

(Ben avrat kısmısının herşeyi bilmemesi gerektiğini işbu efsaneden öğrenmiştim.) Bizim köyden mübarek bir adam her sabah yanına biraz tuz alır Efe Pınarı'na çıkar, halis mulis geyik sütüyle geri dönermiş. Karısı da meraktan çatlarmış. Adam bilge biri olduğundan anlatmazmış asla. Neden sonra işte hatun bir sabah bunu izliyor, adamın dünya güzeli bir geyiği (yoksa ceylan mıydı lan?) kendine alıştırdığını, kayanın üstüne döktüğü tuzu hayvan yalamakla meşgulken usulca sütünü sağdığını görüyor. Kıskancından ertesi sabah erkenden kendisi deniyor, hayvanı kaçırıyor, büyüyü bozuyor, adam da bir daha bulamıyor bu mucizeyi. Yani kadın herşeyi BOK EDİYOR. Çocukken bu sonucu çıkarmıştım.

Sanırım ergen arkadaşlarla diskoya gitmek yerine yazları köyde geçirmemin sebebi işçiyi, köylüyü anlamak, el becerisi ve güç geliştirmek saçmalıkları değil aslında biraz bunları dinlemek, modası geçmeden Anadolu deseni görmek, kökenlerim itibarı ile kim olduğumu daha iyi anlamak, işinin son demlerini yaşayan demirciyi, kalaycıyı, semerciyi seyretmek, ve yok olup giden bir oluşun, zavallı bir kültürün izlerine dokunmaktı. Tamamıyla içgüdüsel.

Biraz kafam basmaya başladıktan sonra daha gerçekçi kısımları sorgulamaya başladım. 1956 Bisse savaşını yirmi kez anlattırmışımdır dedeme. (Komşu köy Bisse -evet, Rumca- ile su kavgası, bizden iki kişi ölüyor, Jandarma geliyor, döğüşü bizim köy kazanıyor ama akıllı Bisseliler sonradan masada kazanıyorlar, klasik Türk hikayesi.) Kavgalar, cinayetler. Kesif ve net bir fakirlik. Yutkunmalı sefalet. Anadolu açlığı. Jandarma dipçiği, karne. Defter şeklinde kafa kağıdı. Menderes geldi karnımız ekmek gördü. Sonra yetmişler. Çıra, idare lambası. Köye elektriğin gelişi. Siyaset. Senin adamın benim adamım. Bi bok bilmeyen adamlar sağcı, bi bok bilmeyen adamlar solcu.

Köye çileği getiren Bursalı ziraat mühendisini döverek kovan bağnazlık. (Köy çilekle kalkındı.)

Akşehir'de Atatürk'ü gördüğünü anlatan adamı "Domuz gibiydi." demesi yüzünden ipe götürürlerken "Bizim burda sağlıklı, güçlü anlamına gelir." diyerek kurtaran dayanışma.

Cahillik. Saflık. Şark kurnazlığı. Ama hep aynı naif, hep aynı mahçup, hep aynı hakkı yenmişlik.

O Yaşar Kemal romanlarına dekor olabilecek köyü, o tarihi iyi ki özümsemişim. 2000'lerden sonra şalvar giymiyor artık kadınlar. Kimse eski harflerle yazmıyor. Oğlanlar Ceza dinliyor. Kızlar dizi seyrediyor. Herkes Feysbuk'a üye.

3 yaşımdan sonra hiç yaşamadım orada. Ancak çocukken elime yavru kartal alıp sevmişliğim, sabahları dağa çıkıp Efe Pınarı'ndan su içen şahinleri seyretmişliğim, o çam uğultusunu dinleyip o Ömer Seyfettin tasviri doğayı hafızama kazımışlığımı kazanç sayıyorum modern dünyaya bakarken. Metropol tipi hayatlar yaşarken ara verip hatra getirebileceğim dokular bulmuşluğuma şükrediyorum.

Ve artık babannemden sabahlara kadar o hikayeleri dinleyip o sahneleri hayal etmek için uzun yıllar beklemem gerektiğini biliyorum.

...
Rumca isimler hk. Kurulduğundan bu yana (600 yıl) ismi Türkçe olan kasabamızın çevresindeki köylerin tümünün adı Rumcaydı, değiştirilip hepsinin Türkçe yapılışı yenidir, çocukluğumdan hatırlarım. Bisse-Çamlı, Ökes-Yaylabelen, Elevres-bunu unutmuşum.

2 yorum:

seyyarat dedi ki...

Tüm çocukluğum boyunca dinlediğim binlerce hikayeden sadece birini hatırlıyor olmama çok üzüldüm şimdi.

Shere Khan dedi ki...

paylaş ki onu da unutmayasın... ben öyle yaptım.