Salı, Mart 15

Aritmik

...

Arnavut Kaldırımı mı bu çalan? İstanbul sokakları mı şu yağmur yağan? Doksanlarsa zaman; mekan, mutlu çocukluğum mu, bir depremle devrolan, 27sinde dahi bitmeyen asi ergenliğe?

Hayır değil. Buranın neresi olduğunu bilmiyorsun sen. Ben bile bilmiyorum.

Şu olmayanı arayış neden, "başka türlü olabilirdi"lerin kökeni hangi keşkeler, hangi kavşaklardan yanlış döndük acabaları bırak, şu odaya bak, gel benimle.

Gökkuşağı renklerini tersten hayal edip 21 basamak iniyoruz, sağdan açılır kapı.

İşte aradığın huzur! diye haykırmak isterdim sana, işte şömine, işte masa, işte kitap, ve işte zaman, işte benliğin.

Elbette bugün görüştüğün zavallı çakalda değildi aradığın cevaplar, üç kuruşun hesabında değildi tiksindiğin ticaretin ötesindeki zenginlik. Mecburiyetlerin ardında, çok yakınında, uzanıp da alamadığın yerdeydi, ağlaklıklarla mesafeler koyup kaçmaya çalıştığın bir yakınında, çok yakınlarında.

Uykusuzluk yok, oda dumansız, bitkisel yok, kimyasal hiç yok. Sen yoksun.

İşinin de amına koyayım, gücünün de.

İşsizliğinin de, güçsüzlüğünün de.

...

Hiç yorum yok: