Salı, Mayıs 26

26 Mayıs ve Devr-i Sabık

...

“Amerika 1 milyar liralık yardım yaptı. Anlaşma dün imzalandı. 500 milyon Milli Savunmaya, 200 milyon diğer işlere harcanacak. Milli inkılabımızı her vesile ile desteklemekte olduğunu belirten ABD, hükümetimize yardımlarını artırmaktadır.”

5 Temmuz 1960, Hürriyet


Malum, 26 Mayıs bugün. Aslında boşuna karalıyorum bunları. Çoğu yarın gene aynı geyikleri yüzeysel geçecektir. Murat Belge geçen Pazar Taraf’ta güzel bir giriş yaptı Tahkikat Komisyonu’na farklı bir açıdan yaklaşarak. Engin Ardıç da dün pası iyi gördü diyebiliriz. Yarın da güzel bir hafıza tazeleme bekliyoruz demokrat yazarlardan. Boş-beleş takımı bişeyler öğrensin. Asıl seneye kıyamet kopacak bence, 27 Mayıs’ın 50. Yılında (ve de 12 Eylül'ün 30. yılında), kim halkçı, kim kapıkulu, yüz birinci kez tescillenecek.

Lakin bugün bizim (eski ülkücü yeni libo-demo) Mümtaz’er de Zaman’da çok güzel yazmış. Altına imzamı atarım. Hemen Aksiyon’u da aldım tabi. Birkaç çapulcu ve de yeniçeri kalıntısının korku ve tereddüt içinde Büyük Ağabey’in emrini yerine getirişi, bu yerine getirişte de, GK, TSK dahil her türlü “yüce” ve de “büyük” kutsal kurumların kendilerinin de hiyerarşilerini, onurlarını hiçe sayışları; dönemsel tezahürlerin tabu diye ezberlendiği ve hala fikr-i sabit olduğu “bekçisiyiz”ci genç beyinleri tokatlamak isteği hasıl ediyor insanda (özellikle de akıl hocası diye ekranda kendi kendine alkış patlatıp “Ben 27 Mayıs’ım! Ne halkı lan!” diye hönküre(bile)n “Yalçın Küçük’tür ama mide bulandırır” öznesi kişiyi ve hukuk düşmanı kara gözlük Sabih vs. gibileri seçenleri). Bu mevzuyu başka dönemsel olaylara, ideolojilere, kalıplara da indirgeyebiliriz. Atatürk’ün “bile” bir Osmanlı subayı, bir siyasetçi, bir parti başkanı, bir ideolog (zamanın modalarına uygun bir ideolog), bir tarih yazıcısı, bir etimolog, bir cumhurbaşkanı ve bir insan oluşu gibi. (Devamını getirmiyorum.)

Bir iki söz de 28 Şubat mağdurlarına. Nurcular özelinde. 27/28 Nisan’ı, 28 Şubat’ı, 27 Mayıs’ı eleştirirken gözyaşlarıyla kucaklıyorum sizi. Lakin, 12 Mart ve de 12 Eylül’e de eğer yalancıktan bir lanetleme ama sinsi sinsi bir sempatiyle bakıyorsanız, gözümde “üç bizden üç onlardan”cı, Denizler’in idamının parmak kaldırıcısı Morrison Süleyman kadar değeriniz kalır.

Laf aramızda, dindar kesimde sessiz ve derin bir gücün sahibi bir ağbimize (milliyetçi zamanlarımda) sorduğumu hatırlıyorum : “liberalleri kaça satın aldınız”… Cevap vermemişti. Hatta “Cevab Veremedi” de denebilir :) Ben bu fikri ittifağın, demokrasi, hukuk, insan hakları çıkış noktalı vicdani ve dürüst bir duruş birliği olduğuna inanıyorum, mevzunun diğer “yapay düşmanına karşı devletin kucağına oturma” örneklerinden, budalalıktan, devlet tapıcılığından, oportünizmden, kaypaklıktan nefret ettiğim için. Tüm mağdurlar, birleşiniz!

Bir de, DP – CHP gizli anlaşmasından söz edilir (zaten DP de CHP’den doğmuş, tek parti zihniyetinin zilletliklerinden çok şey miras almıştır), demokrasi karşılığında, “devr-i sabık” yaratılmayacaktır. Mağdurların, ezilenlerin sözcülüğü yani.

İntikam falan değil, devr-i sabık istiyoruz. (Lütfen kansız, iç savaşsız, bağırtısız, gürültüsüz) Dediğim, bu cumhuriyet, demokratik hukuk devletine “inkılabıyla”, zengin ve 21. yy.a ait bir ülke olsun. Özgürlük, adalet ve zenginleşme sağlansın, yeni çağ bu sefer kaçırılmasın.

İşte o gün, Gazi’ye de teşekkürü, saygıyı da -her zamanki gibi- borç bilerek (Kemalistlere değil ama), güzel bir ülkede yaşıyor olacağız. Ve buna var gücüyle engel olan tüm paslı çiviler bu 27 Mayıs’ın kalıntılarıdır ve bu yazı da onlara tüm sevgilerimi sunmak ve hizmet arz etmek için yazılmıştır! Çekilin lan yol verin, komutanım geçecek!

Dalgınlığıma verin, biraz karışığım bu ara.

...

(bonus okuma : http://www.stargazete.com/gazete/yazar/yagmur-atsiz/batan-geminin-mallari--190837.htm

http://dusunceler.org/2009/05/26/bir-daha-asla/)

Hiç yorum yok: