Cuma, Haziran 19

Dabanca...



...

Medyadaki faşistlerin hezeyanlarından, Kürt sorunu'ndan, militarizmin tiksinti vericiliğinden, tüm bu saçmalıklara tuz biber elitizmden falan bir an sıyrılıp, "insan"a, oradan "toplum"a, oradan "yaşam"a, oradan da nihayet yine "insan"a bir türlü geçiş yapamıyoruz. Siyaset siyaset siyaset... Başağrısı bol bir ülkenin, bol bağrış çığrışlı kör dövüşü...

Becerebilirsem bir iki kelam etmek isterim, gayri-siyasi.

Lakin, yine sevimsiz bir konuda.

Malum, hayatımızdan def etmeye çalıştığımız pek çok kötü şeyin, yine insan algısına göre, "iyi" bir yönünün de var olmasından kelli, tam silinmesi / yok edilmesi imkansız bir hale gelmesi ikilemi, hayatın temel çelişkilerini doğuran objektif bir gerçeklik halini almakta. (Zaten insan için olan herşey yine insandan -onun sonsuz iç dünyasından- çıkıyor, kesin doğru bir görüş yok, olsa karşıtı mevcut olmaz -kalmaz-, ve algılar da koşullanmalara tabi, filan.)

Misal, siyasetçi meşruiyete dayanır, demokrasi içerisindedir, o halde darbeye karşıdır, ancak bu çağda hala darbe konuşulabiliyorsa, bu bizzat darbecilerin değil; darbede çıkar görebilen, onun pozitif olasılığına göre yatırım yapabilen, pozisyonunu ayarlayabilen, onu normal sayabilecek siyasilerin, meşruiyetçilerin ve kitlelerin suçudur daha çok. (gayri-siyasi yazı mı demiştim:)

Misal, şiddetten sonuna kadar muzdarip olan insandır, şiddeti doğuran, yücelten, maksimize eden de insandır. Toplumsal şiddet, bireyin kişisel dünyasının ve insan doğasının içindeki şiddet, güç, yok etme vs. duygusundan kaynaklanır. Ve şiddet, şiddeti doğurur.

Hakeza, isyan / otorite / bağımsızlık, emir alma / emir verme, hiyerarşi / devrim / anarşi / statüko, risk / güvenlik vs.

Sevdiğiniz kişiyi, sizi satma / aldatma / terk etme ihtimalinin peşin nefretiyle seversiniz. Sevdiğiniz için nefret etmiş, nefret ettiğiniz için sevmiş olursunuz.

Ve işte korkunç çelişki, silah.

Ardında dramlar yatan, ölümler, yok oluşlar, ayrılıklar, acılar, felaketler, katliamlar, savaşlar, yıkımlar yatan, öldürme aracı.

Silah korumaz, kurtarmaz, onurlandırmaz, yüceltmez, kutsamaz, sadece öldürür.

Gelmiş geçmiş tüm savaşlarda anneler hep kaybetmiştir.
Ama savaş hep bir sonrakini doğurmuştur, kaçınılmaz, vazgeçilmez gibi. Türümüz hep birbirinin boynunu vuran, soyunu kıran, ekini ve nesli harap eden tür olagelmiştir.

İşte tarihte, muhteşem eserler, dönemler, refahlarla; yıkımlar, kaoslar, savaşlar birarada. Meleğin üstüyle köpeğin astı birarada, insanda.


Silaha dönelim; kutsiyeti, olağanüstü durumda sizi saldırıdan / saldırgandan korumasında yatar. Onun için kutsarsınız. Kime karşı, saldırgana. Saldırgan nedir, silahın sembolleştiği sistemin ürünü, parçası. Neyinizi korur, can, mal, namus. Kutsadığınız şeyler, siz onların varlığını / hayatı kutsarken, bu yıkımın mimarını, aletini, sembolünü kutsarsınız, silahı, yoketmeyi, ölümü; ve bu düzenin devamını.

Silah sadece ölüm getirir.

İsterseniz bireyden alın topluma getirin. Silah (ordu) sizi saldırgana (işgale) karşı korur. Onun için kutsarsınız. İşgalci kim, militarist dünyanın ürünü. Canınız, malınız, namusunuz özelinde hayatınızı, ülkenizi kutsarken, kutsadığınız savaştır, savaşlar sistemidir.

Siz savaşı kutsadıkça, sistem devam eder.

Cansız, insan yapımı silahlar insan canı almaya devam eder.

Çıkar sağlayan kesimler (silah üreticisinden siyasetçisine, askerinden kamuflaj üreticisine, konserve fabrikası işçisinden resmi ideoloji ideologu sosyoloji profesörüne, medyasından şiddet fetişisti ergenine kadar...) için, felaketi meşrulaştırmak çok zor şey değildir. Çocukluğunuzdan beri beyninize işlenenleri bir düşünün.

Ki öldürme, yok etme, insan doğasında zaten olan şeyler (bkz. şiddet). Kendi varlığını tehditlere karşı devam ettirme içgüdüsünden temellenir, kolayca manipüle edilir, afiyet olsun.

Militarizm'den, despotizm'den nefret eden bir erkek bile, attığını vurduğu zaman kaçınılmaz bir haz alır. Kayaya ateş etse bile. Doğasında vardır.

Çelişkiye başka bir yönden bakalım.

Azerilerin "silah" kelimesi için kullandıkları kelimeyi alalım. (Siz silahı alıp "oranıza" koymuşsanız Azeri napsın)

Fiil olarak da kullanılabilen eş anlamlısını aklınıza getirin. Küfürlerde hep karşımıza çıkar. Kutsal olan "anne" kavramı, -can acıtmak için- nesne olarak bu cümleciklere katılır.

Matuf eylem, erkeğin bir zaferi, yok etmek, mahvetmek vs. civarında bir anlamda kullanılır, şiddet içerir.

Halbuki aynı eylemin anlamıyla, dünyanın en güzel fiili de kast ve ifade edilmektedir (ve o da duygulu bir şiddeti içerir), kadının erkekten daha fazla zevk alması dahi sözkonusudur. Ayrıca, sözkonusu eylem hayatın devamı için elzemdir, yemek içmek kadar doğaldır, ve yaşamın temel bir parçasıdır.

Annelere bu fiille "küfreden" zihniyet, annesinin kendisini doğurmak için bu eylemi babasıyla gerçekleştirmiş olduğunu, hala gerçekleştirdiğini, kendi çocuğunun olması için de -bir başka kutsal olan- karısıyla bu eylemi gerçekleştirmesi gerektiğini bilir.

Askerlik gibi, hem kutsal, hem angarya. (zevk ve işkence aracı olarak okuyunuz, ayrıca bkz. tecavüz kavramı)

Hem şerefli, hem tiksinti verici.

Hem hayat kurtarıcı, hem öldürücü.

Öldürme işini en iyi yaptığı için, türdeşlerini en hızlı ve iyi şekilde öldürdüğü için madalya alan, ödüllendirilen tek tür, insan. Bunu meşrulaştıran sistem, aynı zamanda temel bir "meslek".

Tekrar "bireysel"e dönelim.

"Psikopatlığı" ile övünülen, 14 yaşında 'müsellah' gezilmeye başlanan, delikanlı ve neşeli Karadeniz, her ailede felçli / sakat kalmış / mermi almış / genç ölmüş üye barındıran trajik ve depresif Karadeniz.

Silah korkakların cesareti, iktidarsızların iktidarı.

Başınıza (kutsalınıza, sevdiğinize vs.) kötülüğün geldiği "olağanüstü" bir durumda kutsal koruyucunuz olan silah, felçli / sakat / yaralı ve genç ölülerin baş sorumlusu aynı zamanda.

Çok kısır bir temel çelişkinin öznesi.


İnsanoğlu bu çelişkiyi çözmeli.

Şiddetle kaçınmalı şiddetten vesselam.


...

Hiç yorum yok: