Salı, Haziran 2

"90'lı Bebeler"

...

İnsan daha üniversitedeyken, her yeni gelen grubun sürekli gençleşen yüzlerinden mütevellit, bir garip duyguya kapılmaya başlıyor. Yok canım, daha 20'lere yeni girmişsiniz, ne yaşlanması! Bu bambaşka birşey.

Size ait olan bir yerde bir başkasını görmek korkusu.

Yukarıya (aslında geriye) itilmek.

Bir vesileyle uzun zamandır uğramamış olduğunuz "Disco"ya gittiğinizde, sivilceli veletlerin doluşmuş olduğunu görmek.

Güya "sizden geçmiş" olması pek çok şeyin.

(Askere kısa dönem giderseniz "ağabey", astek giderseniz "baba" olmak, aslında birkaç yaş büyük olduğunuz o 20 yaşındaki adamların, ne kadar çocuk, ne kadar "ana-baba kuzusu" olduklarını görmek... Konuyla alakasız, ama yakın bir başka psikoloji.)

***

Commodore 64'ü, teyp kasetlerini, Atari'yi, Nintendo'yu, Tetris'i, Mario'yu, Ms-DOS işletim sistemini, beş çeyreklik diskleri, 1 MB RAM'leri, siyah beyaz ekranları, GW-Basic'i, Word'un atası PW'yi, Excel'in atası, Lotus'u, DBase'yi, Norton Commander'i, Intel 286'yı, sonra Windows 3.1'i, Windows 95 devrimini, Plus!'ı, Plug n Play'ı, ISA'yı, VESA'yı, PCI'yı, internet'in atası PBS'i, hard disk seviştirmeyi, master'ı, slave'i, cebinde US Robotics modem ve HDD taşımayı, Rockwell chipseti, Quicklink terminalini, floppy sürücüsünü, disket okurken çıkan sesleri, DD'yi, HD'yi, Maxell'i, shoot 'em up'ın atası Wolfeinstein'i, 7 disketlik dev oyun Fifa 95'i, Street Fighter'i, Ankara lastiği gibi topu sürdüğünüz Euro 92'yi, Lotus'u, Need for Speed devrimini, Pentium devrimini, Cyrix 586 ve ardından 686'yı, AMD rekabetini, Windows'un OS 2 Warp'ı yenmesini, pengueni, Mac'i, çevirmeli ağı, ilk siteleri, Duke Nukem'i, Doom'u, Quake'i, Starcraft'ı, Warcraft'ı, Settlers'i, Commandos'u, Time Commando'yu, Tekken'i, Mortal Kombat'ı, Süper Baba'yı, kemer saklamacayı, toplu saklambacı, kestane çizmeyi, sobayla ısınmayı, pazar günleri leğende güğümle yada banyoda kazan kaynatıp yıkanmayı, TRT'de Pazar 9x serisini, Half Life devrimini, Playstation devrimini, amblemi dolmakalem olan Word 6'yı, son dostumuz DOS 6.22'yi, autoexec.bat'ı editlemeyi, config.sys'yi, registry'yi, Windows'u yeniden kurmayı, 40 diskette yüklü Windows 95'i, "bad command or file name"yi, "program too big to fit in memory"yi, Pascal'ı, C'yi, "Syntax Error"u, Fortran'ı, AutoCAD'ın ilk sürümlerini, Windows temalarını, dişi aslanı, Kaçak'ı, Kung-fu'yu, Dallas'ı, GS : 3 - ManU : 3 maçını, Prekazi'yi, Fener'le 3-0'dan 4-3 faciamızı, herkesin herkesten gizli Metin-Ali-Feyyaz hayranlığını, takoz Recep'i, Hami'nin roketlerini, Hayrettin'i, penaltılara kalan ve 18-17 kaybettiğimiz Gençlerbirliği maçını, yenilmez armada Milan'ı, efsanevi üçlüyü, Cruyff'u, Mekanik Portakalları, Diego Maradona'yı, Bebeto'yu, Sokrates'i, Del Piero'yu, Ronaldo'yu, Cafu'yu, Petit'yi, Zidane'ı, Chota'yı, Tolunay'ı, Jordan'ı, Magic'i, Kareem'i, Carl Malone'u, Shac'ı, Tyson'ı, Lewis'i, Karl Lewis'i, genç Schumacher'i, Toni Schumacher'i, Schmeichel'ı ("bu topu bütün maykıllar gelse çıkaramaz"- İlker Yasin), Ercan Taner'i, Ali Esin'i, Tong Po'yu döverken içimizin yağlarını eriten Van Damme'ı, göğüs hoplatan Bolo Yeung'u, karate filmlerini, erotik sahneli tarih filmlerini, Tarkan'ı, Kara Murat'ı, Komser Cemil'i, Kemal Sunal filmlerini, İlyas Salman filmlerini, Sener Şen'i, Adile Naşit'i, Münir Özkul'u, Oya & Bora'yı, orijinal burnuyla Tarkan'ı (Kıl Oldum Abi, Kimdi, Şımarık...), Bu Kız Beni Görmeli'yi, Cartel'i, mahalleye gelen Alamancı arkadaşları, dokuz aylığı, tek kale maçı, mahalle maçında dayak atmayı/yemeyi, Asar Suyu'nda ceset bulmayı (bkz. 90'lı yıllarda Düzce), Melen'de balık tutmayı, yükselen mafyayı, Kürt İdris'i, Susurluk'u, Ağca'nın nursuz suratını, Gazi olaylarını, provokasyonları, Kartal Demirağ'ı, kütüklerde saklambacı, ormanda kaybolmayı, bataklıkları, 94 krizini, 97 darbesini, sınıfta zikir çekmeyi, medyadaki darbe atmosferi provokasyonlarını, çevik bir'i, "alçakları tanıyalım" yazılarını, andıçları, kirli ilişkileri, bakanla ana avrat konuşabilen genel yayın yönetmenlerini, pijamayla başbakan karşılayan medya baronlarını, Körfez Savaşı'nı, savaşmayıp istifa eden paşaları, şortla kıt'a teftişini, "alışamadım"ları, "alışırsınız"ları, "semra koy bi kaset de neşemizi bulalım"ları, cabbar'ı, "küçük turgut"ları, "turgut nereye koşuyor"ları, aptal %60ları, el yazısıyla deftere "Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, Valimiz Yener Rakıcıoğlu" yazmayı, Özal'ın ölümünü, Madımakları, işkenceyi, öğrenci dayaklarını, Türk polisi'ni, "nokta"yı, "tempo"yu, "aktüel"i, siyasi ve ideolojik dergileri, "turnuva" düzenleyip mahallenin çocuklarını dövmeyi, zillere basıp kaçmayı, inşaatlarda saklanmayı, inşaat kumunda oynarken ele geliveren kedi bokunu, at boku kokusunu, çingeneleri, Rus pazarını, lunaparkı, atlıkarıncayı, Bolu panayırını, gizli gizli sokak köpeği beslemeyi, DYP-ANAP-RP-GK dörtlüsü dünyanın altın onyılını bizden çalarken haberimiz olmadan 90'ların efsanesi Bugs Bunny'yi seyretmeyi, 500 günleri, paketleri, kalkınma planlarını, Demirel'leri, Ecevit'leri, Eminem patlamadan önce onu biliyor olmayı, Barcelona'lı Hagi'nin takıma geldiğini TV'de görür görmez yaygarayı koparıp mahalledeki arkadaşları inandıramamayı, Hırvatistan'dan yediğimiz golü, Kardak krizini, Atkinson'u, Rıdvan'ı, Hasan'ı, Müjdat'ı, Oğuz'u, Aykut'u, Tugay'ı, Saffet'i, Büyük Hakan'ı, Suat'ı, Ergün'ü, Tanju'yu, Mehmet'i, Rahim'i, Ertuğrul'u, Samsunspor'lu Serkan'ı, Trabzonspor'lu Orhan'ı, Ogün'ün 35 metreden Beşiktaş'a attığı golü (3-3), Tempra SXAK ve Doğan SLX reklamlarını, Hakan'lı Diadora reklamını, 302 otobüsleri, leş gibi sigara kokan otobüslerde şehirlerarası yolculukları, boktan terminalleri, kıçıma çatı pencere çizsen daha güzel şehirleri, taa Bornova'dan başlayan bok kokusunu ve Haliç bataklığını, çöp dağlarını, Ankara'nın kirli havasını, İstanbul'un Mad Max'leşmesini, talanı, orman katliamını, kirliliği, Çağrı'yı, Rocky'yi, Rambo'yu, Crocodile Dundee'yi, Thriller'ı, La isla Bonita'yı, Big In Japan'ı, Tolga Savacı'yı, Yaşar Alptekin'i, Burak Kut'un yıldız olduğu zamanları, Kaygısızlar'ı, Bizimkiler'i, Kaynanalar'ı, Parliament Sinema Kulübü'nü, Yonca Evcimik'i, taso fenomenini, UHU koklamayı, UGH, DYNA, Prince of Persia, Duke3D, Volfied ve Supaplex oynamayı, SVGA ekran kartlarının çıkışını, 0.39 yerine 0.28 dot pitch monitörler sayesinde artık gözümüzün bozulmayacak olmasını ,Olacak O Kadar'ı, Barış Manço'yu, İnce İnce Yasemince'yi, Capri Sun modasını, istop çarçop'u, lambada'yı macarena'yı, jetonlu telefonları, Ateşini Yolla Bana tezahüratını, Şeker Kız Candy'i, Captain Tsubasa'yı, emayarsi'yi (MIRC), "çet" programlarını, "nük" atmayı, "fayrvol"ları, "Bu Gece... Bu Gece... Biiiir Baaaşka Gece"yi, aslında pizza satışlarını etkilemek için icat edilmiş olan "tiineyç miyütınt ninca töürtıls"ı mal gibi izlemeyi, simiiiiiiiiit oynarken nefesi kesilmeyi, tekme yemeyi, yeni çıkan ülker probis'i, çitos'u, piringıls'ı ilk yiyen olmayı, salatadaki domates için kavga etmeyi, pastadaki muz dilimini sona bırakmayı, patates kızartmasına bayılmayı, Tutti Frutti'yi, Grup Vitamin'i, Komedi Dans Üçlüsünü, İzel-Çelik-Ercan'ı, Ufuk-Ercan'ı, Mazhar-Fuat-Özkan'ı, Üç Hürel'i, Moğollar'ı, Babazula'yı, Metallica - çakma Michael Jackson konserlerini, Cem Karaca'yı, meçli saçları, kızların ceket giymesini, "batılı olmak" geyiklerini, Hülya Koçyiğit'in kadın temalı filmlerini, Duygu Asena'yı, henüz patlamamış Orhan Pamuk'u, Yaşar Kemal'i, trafikteki arabaların %90'ının tofaş - reno olmasını, karlı 89 kışını, Dinar depremini, Polis Akademisi'nin ilk yayınlanışını, Star 1 / Inter Star'ı, Teleon'u, eyç bi bi iyi tivi iyi tivi eyç bi biyi, şov tiviyi, tek kanalları, yayçep'i (yaygın çiftçi eğitim programı), Olips Motor Sport'u, Best FM dinlemeyi, Sermiyan Midyat'ın efsanevi radyo programı Manik Depresif'i, radyo dinlemeyi, TRT "acans"ını, İngiltere süt kupasını, George Best'i, Bob Ross'u, Mac Gyver'ı, A Takımı'nı, Horoz Ali'yi, Deve Ömer'i, Piç Rıza'yı, Turist Ömer'i, Kaptan Spark'ı, Darth Wader'ı, Knight Rider'ı, İyi Kötü Çirkin'i, olimpiyatlarda hep kaybeden Really Rottens'i, sevimli ve mütevazı Yogi takımını, burjuva ve itici Scooby Doo takımını, Se7en'ı, Joe Black'i, Top Gun'ı, Payback'i, Lethal Weapon'u, Hercules'ü, Xena'yı, Hababam Sınıfı'nı, bonibonu, Elvan gazozunu, yeni çıkan takoz Ericsson'u, cep telefonsuz zamanları, ev numaralarını,"merhaba gül teyze nasılsın musa'yla görüşebilirmiyim"i, çaktın mı köfteyi'yi, herıld yaniyi, zıtt erenköyü ... bilmezler yada hayal meyal bilirler.

***

Şimdiyse biz onlar yüzünden, Sagopa Kajmer dinlemeye, Linkin Park'a gitmeye utanır olduk.

Yapmacık, yavan, kof görünseler de, internet bebesi olsalar da, "çocuk" olsalar da, her nesil gibi onların da çoğunluğu "boş beleş" olsa da...

Bir kesim var ki...

...

Evet, "90'lı bir bebe"ye on beş dakikamı ayırmam.

Hiçbir 77-83 nesli (veya Fight Club / Matrix / Pink Floyd-Metallica nesli) mensubu bunu yapmaz.

En son 86'lıları adamdan sayarız (aralarındaki parlak "genç"lerin, ve yukarıdaki kallavi -ama yarım kalmış- paragrafın büyük kısmına "hayal meyal" şahit olmaları hatırına).

Kızını, kızkardeşimi bırak, kızım gibi görürüm (lise sona gidiyor lan!). Onunla yapılabilecek herhangi bir şeyi (ister genç işi takılmak, ister yemek yemek, ister direk sevişmek deyiniz), 75 doğumlu bir "kadın"la yapmayı tercih ederim.

Yo, yo, bunun tecrübeyle, oturmuşlukla, görmüş geçirmişlikle, seksteki şiddet farkındalığıyla falan alakası yok. Paylaşacak, konuşacak, anlaşacak birşey olmadığını düşünürüm. Çocuğun kendisiyle çocukça sorunlarından konuşmaktansa, çocuğu olan bir kadınla hayatı konuşmayı tercih ederim.

Oğlanını, kafadan sivilceli otuzbircidir der, geçerim.

Hiçbir "80'li", kendinin o çağlardaki benzer halini, o haline rağmen kafasındakileri ve bakışını hatırlamaz, kestirip atar. Muhatap olsa, en azından "ağabey" moduyla ele alır "90'lı bebe"yi.

...

Lakin işte, öyle bir kesim var ki, bu "çayda dem askerde kıdem" kokan yazıyı, bu cümlelere sinmiş aşağılamayı, adam saymamayı yüzümüze çarpıyor ve bize yutturuyor!

Evet, duygusuz, kof ve yavan; kırılgan ve toy, gürültücü ve boş, ama tipik bir Ayn Rand karakteri kadar idealist, ciddi, sivri, realist ve alaycı olanları var, ve zehir gibiler!

İşte uğrunda yazı karalamışlığım olan gözlere sahip Hazal Kaya'nın 90'lı bir bebe olması bir yana (kendisi boş bir insan mıdır, iki kelam felsefe yapılabilecek biri midir, bilemem), babacan bir örnek blog aleminde, gazetelerde, sitelerde cirit atıyor!

Yakın tarih olsun, siyaset olsun, araştırıyor, öğreniyor, öğretiyor, fikir üretiyor; felsefe ve inanç alanındaki arayışlarıyla da, her türlü tartışmaya giriveriyor!

Bu yazıyı da, ondan bahsetmek, onu değerlendirmek (ki ne haddime) için falan yazmadım, çünkü kendisi, benim için, okunulası, takip edilesi, fikir alınıp verilesi bir düşünür, bir yazar, bir fikir arkadaşıdır (kendisini tanımışlığım yok).

İşte sitesine giren biri, hayranlığını gizleyememiş, ama "Hakkında"da 90'lı olduğunu görünce, doğal bir şok yaşamış, yorumu döşeniyor, "yaşına rağmen..."ler, "aferin"ler filan, ağabeylik taslamayla şokunu gizleyecek!

Benzer bir durumu (ilginçtir, aynı yaşlarda, 7-8 sene önce, ve rahatlıkla söyleyebilirim onun yanından dahi geçemeyecek kadar birikimsizken) ben de yaşamıştım.

Küçük bir partinin sitesinde, hararetli tartışmalar, lakin, alıştığımız üzre, belli kalıplar, aynı şeyler, düzeysizlik, gırla. Bir tek adam var, bu işlere sardırdığı belli, birikimli, entelektüel açıdan saldırıyor, partiyi de benimsemiş. Bir iki yorum yapayım dedim ve fakat o da ne, siyasetin "şeyh uçmaz mürit uçurur" yapısı itibarı ile, amcam bana bir övgüler, bir iltifatlar, inanamazsınız. Bir yazıma "çerçeveletip duvara asmalı"lar, "20 kere okudum"lar, "ağladım"lar, "ellerinizden öpüyorum"lar, bir diğerine "büyüksünüz"ler, "teşekkür"ler, salya sümük gözyaşları... Birçok kelli felli adamdan benzer tepkiler. Başkası adına siteye girip, kendi yazıma saldırmaya kalkınca, beni savunmalar "derhal shere khan beyefendiden özür dileyin!"ler... Adama mail atmak zorunda kaldım, "Abi ben İzmir'de 1. sınıf İşletme öğrencisiyim"... Akademisyen falan sanmışlar. Biraz hayalkırıklığı, ve sonra aynı hava, "sen mutlaka politikaya atıl", "bu ülkenin senin gibi gençlere ihtiyacı var", "genç kardeşim" vs. hemen "siz"den, "efendim"den, "sen"e geçiş ve de ağabey havaları...

Realist olalım deyip duruyoruz, işte realist olalım, bu "bebeler" internetle doğdu, kimse onların "google'dan bi bak"malarını engelleyemedi. Okulda söylenen yalanı, meraklı velet, açtı, İngilizce'den, Fransızca'dan çevirdi, Wiki'den buldu, Ekşi'ye yazdı, blog'da tartıştı, sonuca vardı, yarım yamalak da olsa, sloganik de olsa, konuştu.

Bizim yasak kitaplardan, yasak şarkılardan gizli kapaklı, bilmeden yaptıklarımıza, yediğimiz zılgıtlara, tehditlere nispet, yarım yamalak bildiklerimiz, öğrendiklerimiz, ezberlediklerimizi eşelemek bu bebelerin beş dakikasını aldı.

Bu bebeler, AutoCAD bilmeden CATIA kullanacaklar, Paintbrush'ta ağaç çizmeden Photoshop'la, Corel Draw'la iş yapacaklar, siteler kurup para kazanacaklar, program, sistem yazacaklar, sloganları bırakıp, küresel şirketlerin yöneticiliklerine tırmanıp, Orta Doğu, Afrika operasyonlarını yönetecekler, marka olacaklar, Türkiye'yi Avrupa'ya kanırta kanırta sokacaklar, Avrupa'yı yalvartarak.

Öyle birşeyler bulacaklar, öyle birşeyler yapacaklar ki, bizim uğrunda asfaltlara, arabalara, direklere kan bulaştırdığımız, aslında sırf haytalık olsun diye "uğrunda" itlik yaptığımız şeylerden azade, meslekleriyle, yaratıcılıklarıyla dünyada söz sahibi olup, "Türklüğü" 20. yüzyılın saçmalıklarıyla değil, dünyaya imrendirerek, insanlara faydalı olarak yükseltecekler.

Bireylikleriyle, özgüvenleriyle, yapan-edenlikleriyle, çağı çağ yapanlardan olacaklar onlar. Çinli, Tayvanlı, Cezayirli, Hintli, Mısırlı dostları ile. Dev programların, projelerin, eserlerin, çağ atlatan gerçek devrimlerin mimarları, 21. yüzyıl dünyasının devrimcileri arasından bize el sallayacaklar.

20. yy. ve onun kalıntıları onları durduramayacak.

Bizi özgürleştirecek olanlar da, zenginleştirecek olanlar da onlar.

90'lı bebeler.

***

Hiç yorum yok: