Cumartesi, Kasım 28

Medya Distopyası

...

O bir milyon insan, Kızılay'a yürüyerek tarihe geçtiler, bu yüzyıllık dutluğun Güneş Ülkesi'ne inkılabının kıvılcımı oldular.

Lakin bir tarih işçisi olarak gelecekten o günlere bakarken, utanç dolu sayfaları atlamamak mecburiyetindeyim.

Hürriyet ve fotokopileri, görmezden gelmeye, sulandırmaya çalışarak tükürdüler önce, sonra "topyekün savaş"a girişmeyi denemeler filan; kararlılığı görünce, Aydın Doğan'ın da soluğu Berlin'de almasıyla demokrasi havarisi kesilivererek "yılana bel kırdıracak" bir örnek daha sergilediler, yaladılar hastalıklı tükürüklerini.

Artık pijamayla karşılayabilecekleri, ana avrat küfredip enseye tokat göte parmak iş görecekleri, siklerinin keyfine göre indirip kaldırabilecekleri hükümetlerle oynadıkları iğrenç bir çıkar oyunu olmayacaktı bu ülkenin siyaseti.

Kalan 'merkez medya', birkaç ayrıkotu hariç, çoluk çocuğun hezeyanı diye baktılar sürece.

Solcu geçinen hastalar, Denizlerin "Ordu-Millet El Ele!" diye yürüdüklerini hatırlatarak, iğrenç bir militarizmle akılları sıra yurtseverlik kaşıyarak, dayanışmayı manipüle etmeye çalıştılar.

Dindar görünümlü eyyamcı iri basın, devlete isyanın zinhar günah ve kıyamet alameti olduğunu yazarak, ne olduğunu bilmeden ortaya çıkan "anarşizme" çattı. Dindarları itidale çağırdı.

Birlik ve beraberliğe, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yine her zamankinden çok ihtiyacımız vardı.

Her türden Kamalist, sürece dış mihrakların ve içerdeki hainlerin, kısaca ezeli ve ebedi düşmanlarımızın planı gözüyle baktılar, işte Sevr tıkır tıkır işliyordu.

Cumhuriyet, Sözcü vs. gibilerine göre ortada bin türlü komplo vardı.

Oysa orada toplananlar, artık bunları yemeyecek kadar doluydular. İşsizdiler. Kardeşleri ölmüştü. Oğullarının eline bomba verilmişti. Gelecekleri çalınmıştı "irtica"dan. Amcaları gözaltında kaybedilmişti. Dayıları fail-i meçhule kurban verilmişti. Babaları işkence görmüştü. Kendileri cop yemiş, hakarete uğramış; küçümsenmişlerdi. Yıllardır ayan beyan meydana gelen olaylar, zekalarına, haklarına, özgürlüklerine küfür gibiydi.

Orada toplananlar arasında eşcinsellerin hakları için düzenledikleri eyleme katılan türbanlılar vardı. Dersim'i unutturmamak için eylem yapanlara destek olan Türkler vardı. "Artık çocuklar ölmesin!" diye PKK'lı çocuğu ölmüş annelerle buluşmaya giden şehit anneleri vardı. Güzelliği sokakta arayan anarşistler vardı.

Satışları iyice azalan gazetelere göre hepsi haindi.

Onlara tümden destek olan yegane gazetenin başlık rengi de, anlamlı bir şekilde "yeşil"di. Dolar yeşili veya Fettoş yeşili, ne fark eder?

...

"Mavi Ütopya"da umuda mavi dedim, burada cesaret ve aykırılığa yeşil. Gitgide "kırmızı"dan uzaklaşıyorum farkındaysanız. Hainleşiyorum muntazaman.

Hiç yorum yok: