Salı, Kasım 17

Mağlup


...

Oturdu ve önce bir anda gelen dinlenmişlik - rahatlık hissine sonra da sanki dinlendikçe artan yorgunluğuna kızarak önce rahatladı, sonra kaşlarını çattı.

Verdiği kararın arkasındaydı, eve kapandığı, küstüğü, o berbat birkaç ayı düşündü; yüzü yandı, uzattığı sakalları kesmek zorunda hissettiği için kendine bir kez daha kızdı.

"Haklıyım," dedi, "Lanet olsun!", "Allah kahretsin!" ...

Sonra, o yazar vurulduğunda, o gazete kapandığında basın özgürlüğü havarilerinin nasıl selam durduklarını hatırladı.

Sonra, televizyonların, gazetelerin nasıl görüntülü megafonlara, bildiri ve propaganda kağıtlarına dönüşüverdiğini hatırladı.

Sonra, demokrasi piyadesi siyasilerin, nasıl hizaya geldiklerini, en acısı, horlanan, hakarete uğrayan, onuru çiğnenen halkın nasıl kandığını, inandığını / oynadığını, döndüğünü hatırladı.

Kimse şerefine sahip çıkmamış, herkes gelene ağam gidene paşam itaat etmiş, yine aynı şey olmuş, kimse sokaklara çıkmamıştı.

Kolay zamanda çok çıkan sesler sus pus olmuştu.

Ülkeyi tanıyanlar, son yüz yılın tarihini bilenler için yabancı birşey yoktu.

Camdan dışarı baktı, otobüs hareket etmeye başlamıştı.

Ankara'ya son kez bakmak istedi, AŞTİ'den sorumlu tabura bağlı askerlerden birinin bıkkın bakışlarla şu son birkaç ayda sanki hiçbir şey olmamış gibi, puslu ve yağmurlu intihar havasına inat, arkadaşlarıyla şakalaştığını gördü.

Bir şekilde almayı başardığı izne baktı, bir şekilde "eski vilayet" Yunanistan'a kaçacaktı, bir şekilde Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı yazılı kağıdı ağzına götürdü, kusmak üzere olduğunu anladı.

...

Hiç yorum yok: