...
Hasan,
Çok teşekkür ederim.
Dediğim gibi, din eleştirilerini okumak, insana çok şey katıyor, ufuk açıcı oluyor.
Pek çok konuda cevabımı aldım, ateistlerin neye inandığı, neyi düşündüğü konusunda mantığımı tatmin ettin. (Lakin ben bu çıkış noktaları ile ateist olur muydum, sanmam.)
Ben yine de kendi adıma, idrakımın sınırları olduğunun bizzat şahidi olarak -öyle olmasaydı sorular, bilinmezlik ve sonsuzluk sorunsalıyla kıvranmazdım- ölüm gerçeğinin beni anlamaya çalışmaya zorladığı "hayatın anlamı"nı senin bahsettiğin tepkisellik / soğukkanlılık / inanca ihtiyaçsızlık / mantıksallık ile aşabilir miydim, sanmam.
Sanmam ki tüm yakınlarını kaybetmiş savaş mağdurunu "Onlar mikroorganizma oldu. Sen de yaşayacak, ölecek ve mikroorganizma olacaksın. Hepsi bu." ile teselli edebilelim.
Sanmam ki 80'ine dayanmış ihtiyarı "80 yıl yaşadın. İyi veya kötü. Yaşandı bitti. Geri getiremezsin. Az bir zaman sonra ölecek, toprak olacaksın." ile yatıştırabilelim.
Sanmam ki annesi babası ölmüş çocuğu "Onlar yok oldular. Sen de koca bir hayat yaşayıp yok olacaksın." ile susturabilelim.
Elektronundan gezegenine, hareket ve düzen içindeki şu evren, insan algısını hapseden zaman-mekan boyutları itibarı ile sanmam ki her sırası gelenin bakıp geçtiği bir pencereye tekabül etsin ancak aynı zamanda pencereden görünen manzaradan ibaret olsun.
Benim bakışım bu yönde, bilmiyorum.
Belki Yunus Emre'nin dediği gibi, mezar taşları "hece taşları"dır.
O hece "an"dır. Aslında bir "an" yaşayıp, zamanın esaretinde "90 yıl yaşadık!" zannediyoruz.
Ben hayatın "an" olma ihtimalini yok sayamıyorum.
Çünkü ölüm de bir "an"dır. Ve sonrasız an, anlamsızdır.
Kısıtlı boyutsal algımın tekelinden bakıp, hayat bu, zaman bu kadar, mekan burası, yaşayıp öleceğim, hepsi bu demek, bana yeter mi, yetiyor mu, bilemiyorum.
Zaman kavramından bağımsız dejavular yaşayıp, rüyalar görüp de, sınırlı idrakımın hapsolduğu bu -zaman- boyutu esas alarak "Ötesi yok, ben göremiyorum, olamaz!" deyivermek, zamanın ötesinde olabilecek bir öznenin var olmayıp, başlangıcı olduğu fiziksel olarak iddia/ispat edilen zamanın mukadder sonundan sonrasının, ve tüm bu olan bitende bir gizli öznenin bulunmadığına inanıp, "Ben inançsızım!" demek beni tatmin eder miydi, sanmam.
Şunu da belirteyim, ateist arkadaşlarımın dürüstlüklerine, entelektüel seviyelerine hep hayran olmuşumdur. Aynı şey pek çok dindar arkadaşım için de geçerli.
Demek ki yaşam/insan kalitesi ve entelektüel düzey konusu da samimiyetle ilgili; inanç kişiseldir, ve kişinin sorgu-yargılama hakkı da yalnız kendi inancı için olabilir.
Hayat ve ölüm üzerine düşünmek insanı uzaklara götürüyor.
Ben kaybolamıyorum...
Aynada kendimi görebilirken kaybolur muyum, sanmam.
Ben bir müslüman olarak çok kez imanımı kaybetmiş geri almışımdır, şüpheyle iman ikiz kardeştir bedenimde, lakin ateist tepkiselliğe bir kez olsun yaklaştım mı, sanmam.
...
Üniversiteden bir arkadaşım var, düşünen bir insandır.
Buradaki yazılarım Face ve FF'de yayınlandığından, bu mecralardan gören, beğenen, eleştiren, yorumlayan da oluyor.
Arkadaşım da Face'deki yorumunda, <"Ne Değil"i Değil "Ne"yi Cevaplayın> başlıklı yazımda ateist yaklaşımı aşağıladığımı algıladığını belirtmiş.
Sitedeki yorumları oku dedim, ve Hasanrua ile tanış, bomba gibi bir arkadaştır.
Ve ben asla ateizmi, ateistleri aşağılamam, bilakis takdir ederim, sorgulayıcı yaklaşımlarını, cesaretlerini, dürüstlüklerini.
Kaldı ki Hasan da yorumunda, olabilecek en net şekilde ateistlerin neyi düşünüp neye inandıklarını anlatmış. Saygı uyandıran bir netlikle.
Bu yazı ise mezkur yazıma kendi yorumumdur, yayınlamak istedim.
Perşembe, Ağustos 20
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder