Cuma, Ekim 16

Türk İslamı...


...

İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın.

Biz "Müslüman-Türkler" de, kendi kolayımıza, genetiğimize oturan kodlarıyla, bir İslam uydurmuşuz ki rahatlayalım, garantiye alalım nemize lazım...

Bir felaket, bir cenaze kendimize getiriverir bizi.

Dilimizden Allah düşmez kalbimizde ibnelik varken.

Elhamdülillah müslümanızdır biz hep, ilkokulda latin harflerinden namaz surelerini öğrenmişliğimizle.

Farz olan vakit namazlarında yeller esen camiler, vacib olan Cuma namazlarında ve sünnet olan Teravih namazlarında hınca hınçtır.

Kendimizi tatmin ederiz biz yatıp kalkarken, borç savarız, dert öteleriz, dostlar da alışverişte görür bizi.

Huysuz ihtiyarlarımızdır bizim İslamımız, beş kere Hacca gittim diyen tüccarlarımız, namusperestliğini gözümüze sokan abaza insanlarımızdır.

Gülümseyen saygılı insanlarımız değildir, çünkü bizim gülümseyen saygılı insanlarımız yoktur.

Hepimiz psikopatlığımızla övünürüz de, hiçbirimiz yaşayış ve inancımızla hiç aşağı olmadığımız ateistlerin delikanlılığında değilizdir.

İnanmıyorum! diye haykıramayız.

Kalbimizde hissetmeden Cumalara gider gelir, yılda bir ay aç (ve köpek gibi sinirli) gezeriz.

Sabah namazlarına kendiliğimizden uyanmayız. (Çünkü uyanmayız.)

Alkol kokar ağzımız, arabanın anahtarını çevirirken Bismillah diye.

Karımızı bakire alırız ancak bize tüm kadınlar helaldir, bekarken de evliyken de.

Kaypağın, karaktersizin önde gideniyken biz, namus için can alan, can veren yiğit oluveririz.

Paraya tapar dindar esnafımız.

(Ve davulla zurnayla yapılır hep en gizli hayırlarımız.)

Asker postalı yalar en cesur siyasi delikanlımız.

En okumuşumuz kör cahildir, anlamını bilmez haftada bir ilkokuldaki ezberinden okuduğu cümlelerin.

Beş kere ayak yıkatan, diş temizleten bir geleneğin sözde mirasçıları olarak, ayaklarımız bakımsız, dişlerimiz bozdur.

Kof bir devletçilik, yavan bir milliyetçilik, kesif bir eziklik süsler mahyalarımızı, Cuma hutbelerimizi, din adamlarımızı ve küf kokulu beyinlerimizi.

...

Ve varın siz Türk İslamı'nın yine de dünyadaki en harbi, en dürüst, en içten; iki yüz yıldır bozulan, bozularak büyüyen bu gövdenin tutunduğu en sağlam kökün filizi olduğunu hesap edin.

İşte İslam'ın ihtişamı, müslümanların bu dangozluğunda gizli.

En geri, en ilkel, en yobaz bizler, en ileri, en üstün, en zarif ama en bilinmeyen, en gizemli, en keşfedilmeyi bekleyen sırlar medeniyetinin kayıp çocuklarıyız.

Ve olanca "yaramaz"lığımızla, bir tarihin mükellef, velayetli mirasçısı zannediyoruz kendimizi.

...

Hiç yorum yok: