Pazar, Ekim 11

Dönüşüm...


...

Eski milliyetçi yoldaşlar merak edebilirler, bu kanı yüzde yüz Türk, kesinlikle "çaşıt", "dönme" ve "soysuz" olmayan çocuk nasıl böyle düşünebiliyor, ne oldu bu çocuğa zaman içinde, dış veya iç mihraklar tarafından kaçırılıp tecavüze uğradı da Stockholm sendromundan mı müzdarip diye...

Hayır.

İsmimin "lider, başkan" vs. anlamına geldiğini biliyordum. Kürtçe olduğunu öğrendim.

Ortaokuldaki en iyi iki arkadaşımın birinin Kürt, diğerinin Ermeni olduğunu hatırladım.

Mustafa Muğlalı'dan Hasan Kundakçı'ya, Çevik Bir'den Kenan Evren'e pek çok "vatansever"i tanıma fırsatı buldum.

Bizim için sınıfta aczmendi ayini yaparak taşşak geçme zamanları olan 28 Şubat sürecinin gerçekte ne anlama geldiğini sorgulamaya başladım.

1908'den itibaren şanlı darbeler tarihimiz ile müşerref oldum.

Kıbrıs başarılarımız, tatbikatlarımız ve PKK savaşımız hakkında bilgi edindim.

Susurluk'u hatırlamaya ve anlamaya başladım.

Bu süreçlerde, bir üniversite, bir askerlik, bir Şemdinli, bir Dağlıca, bir Aktütün, bir lahika, bir Ergenekon ve bir el bombası eğitimine (4 şehit) tanıklık ettim.

"Eğitim zayiatı"nı, sonra dünya savaşlarını, sonra yirminci yüzyılı, sonra tüm savaşları, sonra tarihi, sonra militarizmi anlamaya çalıştım.

Ancak bir dönüm noktası / herşeyin netleşmeye başladığı an varsa, o da çoğunuzun şimdi hatırlamayacağı, benimse hiç unutamadığım Akkise olayıdır.

Ve şu her satırı beni etkileyen yazıyı da bir çocuğun aklının başına gelmesine vesile olması bakımından buraya yapıştırıyorum.

Aha da budur.

Akkise'nin kuş adamları

Türk basınında çok ağır top vardır. Eğer yakın bir analize tabi tutarsanız -yapacak daha iyi bir işiniz yoksa- bunlarının çoğunun 'top'tan çok 'ağır' olduklarını göreceksiniz.

Ağırdırlar, çünkü oturmak için kullandıkları yerlerini kaldırıp ortalığı dolaşmaktan pek hazzetmezler. Koltuk peygamberliği yapmak elde demir asa (yoksa çelik miydi?), ayaklarda demir çizme "görsen bir Anadolu'yu" yapmaktan daha kolay ve rahattır. Ne giderler ne de -daha da tuhafı- başkalarını gönderirler.

Biliyorsunuz, kısa bir süre önce Konya'nın Ahırlı İlçesine bağlı Akkise'de bir arbede oldu. Jandarma, askere gitmeden önce şenlik yapan bir grup gençten birini veya ikisini kimlik kartı taşımadıkları için yanında götürmek istedi. Gençler, ve daha sonra bir kısım halk, Jandarma'ya, söz ve hareket ile, bunun iyi bir fikir olmadığını anlatmağa çalıştı.

Jandarma kızgın bir şekilde olay yerinden ayrılıp takviyeli bir biçimde geri dönünce durum daha da tatsızlaştı. Jandarma 'havaya' ihtar ateşi açtı. Bu arada olay yerinde uçmakta olan bir genç aldığı kurşun yarası sonucunda öldü. Diğer uçan üç Akkiseli ağır yarandı. Yirmiye yakın Akkiseli -olay, aksi bir tesadüf eseri, Akkise erkeklerinin grup halinde uçuş saatine rastlamış olacak, aksi takdirde havaya ateş edildiğinde bu kadar telefat olmazdı- muhtelif yerlerinden ağır olmayan bir biçimde yaralandı.

Gazeteler böyle yazdı.
Sonra büyükkerimiz Akkise'ye müfettiş yolladı ve durumun yukarıda size özetlemeye çalıştığım gibi olmadığı meydana çıktı. Müfettişler "Olayın vehametinin jandarmanın saldırıya uğrayan personelini kurtarmak için silah kullanmak zorunda kalmasından kaynaklandığı anlaşıldı" dedi. Yaralanan 25 kişi Akkise'nin kuş adamları değil jandarma imiş.

Yukarıdaki alıntıyı Sabah'tan aldım. Müfettiş raporunun tam metnini almak için -bu iyimserlik bir gün başıma bela açacak- Jandarma'nın web sitesine girdim. Orada herhangi bir açıklama yoktu veya ustalıkla gizlenmişti. Ama hiç olmazsa Atatürk'ün "Jandarma her zaman yurt, ulus ve cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı; tevazu, fedakârlık ve feragat örneği bir kanun ordusudur" dediğini öğrenmiş oldum.

İçişleri'nin web sitesinde de açıklamayı bulamadım çünkü İçişlerinin web sitesini bulamdım. Böyle bir web sitesi yoktu ya da ustalıkla gizlenmişti.

Akkise'ye giden müfettişleri İçişleri Bakanlığı yollamış. Bu, -ölçüm olmasın- biraz Yurt Bank'ı Ali Balkaner'e teftiş ettirmeye benzemiyor mu?

Ve eğer sual cevaplandırmak modunda iseniz:

Olay gerçekten -ama gerçekten- nasıl cereyan etti? Halk neden, neden, neden bu kadar kızdı? Başlangıçta kaç jandarma vardı, daha sonra kaç jandarma oldu? Silahsız bir topluluğa neden 900'den fazla kurşun atıldı? Neden vurmak için de korkutmak için değil? Neden gözyaşartıcı bomba değil kurşun? Öldürülen genç, kimlik cüzdanını taşımayan kişi veya onun arkadaşı mı idi? Kimlik cüzdanı taşımamanın cezası ölüm mü? Jandarmaya komuta edenler kim ve ruh sağlıkları hakkında ne biliniyor? Bunlar hakkında ne yapılacak? Neden Akkise'ye hiç bir siyasi lider gitmedi? Bu konuda neden hükümet açıklama yapmadı?

Neden, neden, neden?

Ağır toplar ağır olacaklarına, top olsalardı bütün bunların cevaplarını öğrenebilecektik.

Metin Münir, Sabah, 17.08.2001

...
Çalakalem aradan çıkardığım bu yazıda, Diyarbakır Cezaevi'ni, Dersim'i, Menemen'i, 31 Mart'ı, İstiklal Mahkemelerini, Serpuş Meselesini, Tehcir'i, Varlık Vergisini, 6-7 Eylül'ü falan unutmuşum. Mazur görün, yakın tarihte kanlı sayfa bol olunca, insan midesi yetip bir anda hepsini sayamayabiliyor.

2 yorum:

zihni örer dedi ki...

Bu sistemin karakterinden, daha farklısı çıkmaz diye düşünüyorum.
"Türk erkeğinin eğitimsizliği ve yoksulluğu önemsenmeyen gençlerine "mehmetçiik" denir.
Mehmetçiğin eline mermili silah verilince de başka türlüsü olmaz.

Dediğin gibi, her darbe döneminde dipçik darbesinden geçmeyen köylü kalmamıştır. Suçlu-suçsuz ayırımı yapımaz, amaç "korkutucu" olabilmek....

Shere Khan dedi ki...

Zihni abi,

O korkunun eseridir ki benim zavallı "dipçikyiyen-ezik-cahil-köylü" atalarım ve onların oluşturduğu "yığışım"ın torunları olarak halkımız, iliklerine kadar bu militarizmin stockholm sendromu müzdaribi, şakşakçısı.

Hele yenilerin bönlüğü, beni çıldırtıyor.

İşte kim olursa olsun ezenin asıl yenilmez gücü de, ezilenin bu bilinçsizliğinden, padişahımçokyaşacılığından, eyyamcılığından, kraldanfazlakralcılığından geliyor.

Allah'tan vicdanının sesini hiçbir tabuya kurban etmeyen insanlar var...