Pazar, Aralık 13

İnsansız


"İnsan faktörü"nden dolayı arapsaçından hallice karmaşıklığa ulaşan işçi mevzuları düşüncelerinde boğulmaktansa; mekatroniğin, kontrol mühendisliğinin, PLC'nin, otomasyonun, hidroliğin, pnömatiğin ve envai çeşit mekanizasyonun gözüne vurup, cümle başında adı geçen faktörden mütevellit tüm bilinmeyen parametrelerden uzakta, mükemmel koşullarda -kimyacı ağzıyla NŞA- düşünerek fabrika tasarlamak; makineler ihanet etmez, seni sevmezler, saymazlar ama sikmeye de çalışmazlar diye düşünmek, onların arasında kendine yetmek hayali, ve bak eğitimsiz bir yığın olmama rağmen mühendislik terimleri içeren cümle kuruyorum avuntusu da cabası.

Otoriteye karşı hayaller kurarken, onun köpeği olmuş kitlelerden umudu kesip, kendi içine dönüp, dışardaki evrenden, o evreni oluşturan parçacıklar içindeki evrenlerden kelli bir evreni kendi içinde bulup, insan içinde default olarak, fabrika ayarı olarak yerleşik, her türlü manipülasyona açık vahşetleri fark edip, otorite, şiddet, itaat, acımasızlık, açgözlülük gibi sonu acı çelişkilere/çıkmazlara varan temellerden tiksinip kendini yemektense, herşeyi kabul edip, hiçbir şeye karışmayıp, bilgisayar programcısı olup bağımsız yaratmak, tasarlamak, "insan faktörü" olmaksızın, kimseye hükmedip kimsenin taşşağı altına girmeksizin, bilgisayara hükmetmek, emirlerini yaptırmak ve içindeki faşisti tatmin etmek, ne kadar zeki, yaratıcı ve yetenekliyim avuntusu da pakete dahil, güle güle kullan.

Can, canan anarşizm ütopyasının temelinde yatan "insan insanı yönetir mi a be gerizekalı!" argümanının kafanda "insan insanı siker mi amına koyim, eheh" geyiğine paralellik arz eden bir çaresizliğe bürünmesi. İnsanların yönetilmeyi istemesi, "sikmek" diye adlandırılan eylemin pek çok farklı anlamlara gelmesi. Al işte bir tane daha insan faktörü, insan çelişkisi.

İnsanın olduğu yerde Allah'ın emri olan ikiyüzlülük, ihanet, şiddet ve sair lanetlerin içinde, sonucu özgürlük ve adalete, oradan da insanların kendi dünyalarına göre mutluluklarına / hüzünlerine, nihayet kendi tercihlerine varan ve bireyi kutsayan limit fonksiyonunda, bencilliğin, rekabetin ve düşmanlığın sonsuza değil de sıfıra gitmesini istemek hayalperestliği, kümülatif mutluluğun ve iyiliğin imkansızlığı sendromu ve "ulan insan! senin doğanı, ikiliğini sikeyim!" tarzı küfürler.

Anarşizm rüyaları görürken, ütopyalar düşlerken, gerçekliğin iğrençliğinin şahitliğiyle, hayattaki, insandaki iyilik ve kötülüğün biraradalığı sırrında rencide olup, insana bakıp, insanlara bakıp, kendine bakıp, insan faktörüne lanet edip... ne yapıyorum, uyanıyorum, işe gidiyorum ve insan sıradanlığının en yalancılaştığı ve insan yalancılığının en sıradanlaştığı, en riyakar, en aşağılık halet olan ticaretle, o da maaş karşılığı uğraşıyor, üç senede üç iş üç şehir bohem yaşıyor, para biriktirme amaçsızlığında beş kuruş biriktirmeden ömür geçiriyor, genç ve azimli kardeşimden "ben senin gibi amaçsız değilim!" suçlamasına muhatap oluyor ve başkaca bi sik yapmıyorum.

Şu anda ne yapıyorum, "mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim!" diyen, yıllarca en suçlayıcı bakışlarla atıfta bulunulan şu klişenin sahibi olarak bu sözü söylerkenki dürüstlüğü, cesareti ve doğruluğu gözardı edilen amcamızın yaptığı gibi bir itirafname zırvalıyorum, çaresizliğimi haykırıyor, sonuca monuca da bağlamıyorum. Tek sebebi, tek sonucu, bu yazının o ilk iki kelimesinde söyledim çünkü.

...
Not: Bu yazı sabahın 05:50'sinde "geldi", o saatte kalkıp not aldım "malın önde gideni, bayrak taşıyanıyım, kesin unuturum," düşüncesiyle, aha işte sabah ilk iş, kustum klavyemle. İnsana sövüp duruyorum mütemadiyen ama bak ey sevgili iki elin parmakları adedince okurum, sana, insana ne kadar kıymet veriyorum!

Hiç yorum yok: