Çarşamba, Temmuz 8

Mallık Parayla Mı?


...

İlkokul beşinci sınıftayım.

Konuralp'ten Düzce'ye gelen bu çocuk, "Ay şu kasabalı çocuklar da hep beni bulur!" diye dertlenen Fatma öğretmenini, meslek hayatının en zeki çocuğu olarak utandırmıştır.

Okul dediğim, Düzce ilkokulları arasında son sıra için Azmimilli İlkokulu (azmimilli götü zilli diye tezahürat ederdik) ile rekabet halinde olan Fatih İlkokulu olduğundan (fatih ilkokulu, sınıfları bok kokulu diye tezahürat ederlerdi), herhalde alelade bir parıltı olan bu zeka, "deha" seviyesine denk gelmekteydi.

Velhasıl, kendi halinde bu çocuk, öğretmen ve öğrenciler arasında -hiç istemeden- popüler olur.

Sınıfın -belki de okulun- en güzel, en bakımlı ve en gözde kızı Fatma Sultan Can, bir gün tenefüste yanıma geldi.

İlginç; Melih, Cezmi, Metin yada Gökhan'la geyik çevirmiyor, sıramda oturmuş, öyle yalnız, TIR resmi çizmekle meşguldüm.

- Ne yapıyorsun Serkan?
- ...
- Resim mi çiziyorsun?
- Hıı.
- Ne resmi, bakayım?
- ...
- Ne güzel çizmişsin! Birşey istesem çizer misin?
- ?
- Kız resmi çizer misin?

Serkan'ın cevabı, sanırız, mallıkta sınır tanımayan bir evsaftadır:

- Ben hiç kız görmedim ki.

Güzeller güzeli Fatma'nın yüzündeki şaşkınlık ve kızgınlık hala hatırımda canlıdır.

O "Biz neyiz burda?!" diye fırça atışıyla kalemi elimden alışı, ve kitabıma kendi resmini -üstelik de gayet güzel bir şekilde- bastıra bastıra çizişi...

...

Bir başkası, aynı ilkokuldan ve mahalleden "arkadaşım", Özlem. Düzce'deki en önemli matbaalardan birinin sahibinin kızı, ve çok zeki bir kız, benden falan da uzun boylu.

Okuldan o yıl (1994) Anadolu Lisesi'ni (altın çağını yaşayan efsanevi Düzce Anadolu Lisesi'ni) iki kişi kazandı.

İkimiz kazandık.

Evde babam ve kardeşim Ersin'le oturmuş maç mı, film mi hatırlamıyorum, TV izliyoruz. Babamın çok sevdiği tuzlu fıstık ve Cola eşliğinde.

Birden kapı çaldı.

Gittim baktım.

Özlem.

Kapıyı açık vaziyette tutarak, tek kelime etmeden, içeriye döndüm.

Arkamdan annemin, "Arkadaşını buyur etsene oğlum, hoşgeldin kızım, nasılsın?" sesleri geldi.

Özlem'in babamın yanına geçip fıstık ve Cola eşliğinde bir süre bizimle TV izlediğini hatırlıyorum.

Tek kelime konuşmadık.

Ve Özlem gitti.

Özlem'le 1999 depremine kadar, 5 sene, aynı okulda, aynı mahallede beraberdik. Bana tek kelime ettiğini hatırlamam.

Nefreti o denli büyüktü ki, bir gün serviste bir tek benim yanımın boş olduğunu, Özlem'in oturmayı reddederek çantasını koyup ayakta gittiğini hatırlıyorum.

Ve depremle birlikte ben gittikten sonra -o sıra aynı mallık sürecini yaşayan- kardeşime arkamdan beni sormuş.

"Napçan abimi?" cevabıyla, herhalde, bizim ağbi-kardeş katıksız mal olduğumuza iyice kanaat getirmiştir.

Özetle, bu bünye, "Kızlardan nefret ediyorum!", "Aha la salağa bak, pipisi içine kaçmış!", "Kızları siktiret almayın oyuna!", "Hico lan, bi tek seni seviyom, erkek gibi kızsın, geç kaleye!" dönemlerinde, böyle öküzlükler yapmış bünyedir.

Yine de, o günlerde kalmak, Orta 2'de "bişeyleri" hiç keşfetmemiş olmak isterdim!

Zira o günden sonra, kah arkadaşının aşkına yazılmak, kah kız için kavga etmek, kah kız için arabesk dinlemek, kah kız tavlamak için olmadık hallere bürünmek, kah tavladığın kızı sepetlemek için tükürdüklerini yalamak, kah birkaçını birden idare etmek, kah abazanlıktan kırılmak, kah acemiliği attığın karıya bir türlü kıyamamak, kah çapkın olacam diye orospu olmak, kah van nayt sıtent sabahlarında kendinden tiksinmek, kah zavallı bir kadını kendine aşık edip bir buçuk sene kullanmak, kah vicdan azaplarından erektil disfonksiyon geçirmek, kah kaza tedirginliklerinden takvimlerde adet gözlemek, kah gidip senle işi olmayan iş arkadaşına köpek gibi aşık olmak, kah onu unutmak için başkalarının yoluna girmek, kah unutamamak, kah evlilik düşünmek, kah aşksız evlilik düşünememek...

Velhasıl, bir futbol topu kadar değeri olmayan kızlar, o gün gelip çattığında, "varlığın amacı"na dönüşüverince, tam anlamıyla mallığın bini bir para oluyor canlar, ben bunu anladım.

...
P.S. Benzer bir mallık için tıklayınız.

3 yorum:

Ebru dedi ki...

Çok güzel bir yazı su gibi akan gülümseten düşündüren. İnsanın kendisiyle dalga geçmesine hep bayılmışımdır özellikle de bunu güzel bir dille cümlelerin ardını doldura doldura yapanlara. Kesinlikle bunu çok iyi yapmışsın.

Shere Khan dedi ki...

Teşekkür ederim ;)

Tari Eluch dedi ki...

cok begendim bu yazıyı :) bunları yaşamamız gerek belki de desem boyumdan büyük laf etmiş olur muyum? :) ama öyle yaşamamız gerek, her salak bir günlügüne bile olsa kahraman olabilmelidir:)