Salı, Aralık 9

Bir Eylül Gecesi Doğaçlaması

Odamı hayal edin. Yalnızım. “Boşluk”ta.

Ve orada öylece duran donuk, bön bir yığın; Türk gençliği. Yüzüne tükürsem, tükürüğüm aynada kalır. Süzülür aşağı doğru, seninle aynı yöne. Bir aldatmacadır dönüp giderken, ben aynada zavallı kendimi görürüm. Kendi toplumumu.

İki insan bir araya geldiğinde, atmosfere yayılan atbaşı bir dedikodu. Boş sözler, acınası muhabbetler. Kendi dramlarına attıkları kahkahalar. Trajedi hayatlar, dramatik bir boş vermişlik. Ölüm diye bir şey yoktur, yaşamanın tek amacı da başkalarının boş muhabbetlerine konu olmaktır. Sadeliğin değil sıradanlığın, tevazunun değil riyakârlığın, dürüstlüğün değil ikiyüzlülüğün, derinliğin değil gevezeliğin, kendini kaplayan bir sığlık içinde yüzeyselliğin hüküm sürdüğü bir budalalıktır hayat. Hayatları.

Bir hayat boyu sahip olunan üç beş mal ve evladın etrafında dönmek ve bundan ötesini akıldan bile geçirmemek kolaycılığı. Bu anlayıştan üreyen söz ve davranışlar, tutumlar. Taş taşıyan kölelerdir onlar, sahip oldukları şeylerin kendilerine sahip olmaya başladığı zavallı insanlar.

Kıskançlık, ahlaksızlık, yalan ve kibir… Dört elementi bu köksüz habitatın.

Dünyada iyiler ve kötüler vardır diye öğretilirler çocukken. Kendileri de iyilerden tabi, izledikleri çizgi filmin yapımcıları gibi. Sonra öğretmenleri olur, Atatürk biz Türkleri, hatta insanlığı (zaten insanlık da Türk’tür) kurtarmıştır. Ve onlar ömürleri boyunca her insanın içinde hem iyilik hem kötülüğün olduğu, tarihin ezberlere hapsolamayacak kadar geniş olduğu bir ihtimale, bir aşamaya ulaşamayacaklardır, çünkü zahmet etmelerine gerek yoktur.

Suç belki de yakın tarihimizde. Sürekli dövülerek, aşağılanarak yetiştirilen duygusal bir erkek çocuğudur Türk toplumu. “Kaybeden” olmayı içselleştiren, kendisine verilenin dışında bir hayatı sorgula(ya?)mayan, hiçbir manada öteleri kovala(ya?)mayan biri. Dayatmalar ve sınırlar içinde, yapabileceği, övünebileceği tek şey kalmıştır; dünyayı merak etmeden, ona layık görülen çerçeve içinde, daha çok para kazanmak, daha çok anlatabileceği/anlatılabileceği malzeme bulmak. Yozlaşmış, yozlaşan, yozlaşmakta olan, daha da yozlaşacak olan bir toplum. Yüz yıl içindeki tüm darbelerin başarılmış sonucu.

Çok yaşa Kenan Evren! Ve bak bir eylül gecesi doğaçlamasında, vara vara lanet bir eylül gecesine vardık. Senin doğduğun, bizim öldüğümüz eylül gecesine. Gri düşlerdeki Türk gençliğinin cenazesine.

12 Eylül 2008

Hiç yorum yok: