...
Küçük dayım Mevlüt'ün 1994 doğumlu oğlu Kemal, liseyi bıraktı. Şu an babasının yanında çalışıyor, Manavgat'ta, inşaatta, dayımın yevmiyesi 75, Kemal'in 50 lira.
Ailede dayımın "ettiklerini bulduğu" yorumları yapılıyor.
Zeki bir adam olan dayım, "haytalığından", dedemin onca çabalarına rağmen okumuyor, 17 yaşında evlenip, inşaat ustası oluyor.
Kemal'e elbette kızdım. 21. yy.dayız. Nice aile, beyin yerine yağ kütlesi taşıyan donuk bakışlı bön veletlerine garantili bir gelecek hazırlamak için dersanesidir, özel dersidir, ÖğSeSesidir KağPeSeSesidir yardırırken, bizim Kemal, skerim böyle aşkın ızdırabı deyip, en baştan isyanı basıyor.
Elbette bizim sıpanın derdi pipisinde ve ilkokuldan beri içtiği sigarayı özgürce içebilmekte. "Adam olsun" diye gönderildiği (büyük dayım öğretmen Osman'ın fedakarane gayret, çaba ve yardımları ile)
imam hatipte de dedemin iddia ettiği gibi "yediği önünde yemediği arkasında" idi fakat o yaşlarda bunun pek anlam ifade etmediği malum, hocalar mocalar sıkıcı gelmiştir.
Kemal'in elbette herhangi bir bilinci yok. Sonradan kafasını taşlara vuracak mıdır, bilinmez. Babasına sormak lazım, kendi evini yapmış, arabasını almış, hedonist yaşayan, ama borç içinde yüzen
kafa adam Mevlüt dayıma.
Ben en çok ehliyet dahi alamayacak oluşuna üzülüyorum. (Kampüs ortamını yaşamasını falan zaten geçtim.)
Memur olamayacak olmasına üzülüyor değilim, aksine, memur olabilecek olmasına üzülürdüm.
Lakin benim aklıma takılan, bizim şuursuz, cingöz, ve fakat ağzıaçıkayranbudalası dudaklı çapkın veledimizin bu kolaycılık davranışının, aslen herşeyi yalayıp yutmuş, skimsonik kapitalist yaşamın mental ve psikolojik sömürüsünden tiksinmiş, sorumluluktan bıkmış bir aydın anarşistin takınacağı kaçış tavrıyla örtüşmesi.
Doğaya dönüş geyikleri gibi, şehirli adam lindt çikolatası yemekten ve şehirli rafine zevklerden sıkılır, riyakarlıktan tiksinir, bir köye yerleşir, köylü Memetle kanka olur, tarladan kopardığı %100 doğal hıyarla cacık yapıp beraber kafa çekerler.
Benzer bir örtüşme, tamamen başka bir alanda dikkatimi çekti.
Bir VW bayiinde kibar satışçı amcayla muhabbet halindeyiz, aşırı kibar bir adam ama kişilik olarak da, oynamıyor yani, mevzu esnaf geyiklerine geldiğinde (esnaf geyiği alacağını alamama kaygısının geyiğidir), gayet ciddi mafyayı kastederek, "Bizim alacağımızı bırakmayacak insanlarımız da var ama hiçbir zaman yaptığım ticaretin onlara yansımasını ve o seviyeye düşmesini istemem," demişti. Anlatmaya çalıştığım, ticarette hakikaten böyle bir kesim vardır, borcuna sadık olmayan.
Alacaklısını kendine mecbur gören. Ödemezler. Kaçarlar. İlginci, alacağınızı istemenizi çok ayıp birşey ve açgözlülük olarak benimserler. Haklarıdır o borç onların, onların malıdır, sizin değil.
Misal bizim FMCG'de de vardır böyle bir güruh. Bakkal çakkal yada sineklibakkal denir, malı alır, ödemeyi inşallah ahirette alırsın. Pienci falan uğraşmaz bunlarla, zincir mağazalar ve taşaklı yereller dışındaki satış dağıtım işini taşeronlara delege eder, taşeronlar muhatap olur sinekle böcükle.
Esnaflığı bilenler, belki bu güruha şimdi Ayn Rand ağzıyla "yağmacı" dememe kızabilirler. Çünkü hakikaten ticaret vadeler üzerinden döner, borca alacağa alışacaksın. Lakin gelmek istediğim nokta, bu mal bulmuş mağribiler, barbarlar, kolaycılar, yağmacılar, aslında bu ticaret sistemine, zengini zengin yoksulu yoksul eden yapıya -bilinçsiz,içgüdüsel- itirazlarıyla, "senin olduğuna inanıyorsan, senindir" diyen, "possession"a karşı, "mülkiyet hırsızlıktır"cı bir entelektüel anarşistin olası eylemiyle örtüşüyorlar.
Demem o ki, en temeldeki, en geri, en baltagirmemiş psikolojiler, hissiyatlar, aslında bir yerde, hayatı yalayıp yutmuş bir dürüst bakışın hayal edebileceği cesur uygulamayı yansıtabiliyor. Büyük cesaret, büyük kolaycılıkla örtüşebiliyor. Büyük bilgelik, büyük cehaletle aynı paydada buluşabiliyor.
Kemal'e kızanlar, laf sokma kabilinden, "Boşver! Herkes okuyacak değil ya,
memlekete amele de lazım!" diyedursunlar, Kemal belki de, kafasken kapitalist sosyolojiyi, çıkmazlarla örülü gündelik hayat döngüsünü, insanı tam manasıyla sömüren iş hayatını, yapaylıkları, yalanları, zorlama insan ilişkilerini, yıldıran sorumlulukları -en baştan- reddediyor, körpe, cahil içgüdüsüyle derin bir bilgelik ve cesaret sergiliyor, milyonlarca riyakarın isyan edemediğine isyan ediyor.
Bizim sistemimizde o şimdiden
hayatı kaymış biri.
Ama beklendiği gibi hayatı kaymış bedbaht bir it mi olarak mı, yoksa kayık düzük de olsa, milyonların gerçekte sahip olamadığı bir hayata
sahip bahtiyar bir birey olarak mı ölecek, bilinmez.
...